ABU DABİ’DE BİR OSMANLI SULTANI (21.3.2008 Türkiye)

Yazdır

Hayattaki Osmanoğulları'ndan gizli kalmış bir ailenin mensubu Perihan Sultan ile buluşmamız, ‘Doğu’daki ‘Batı’da göreceklerimizden çok daha önemliydi...

Perihan Sultan kimdir?

Şu anda hayatta 26 Osmanlı şehzadesi ve 17 sultan bulunduğunu biliyoruz. Padişah ve şehzade kızlarına “sultan” denildiğini, ancak 1924 yılının Mart ayında halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı üyelerinin yurt dışına çıkarılmasından, hatta bu tarihten de önce, Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasından sonra bu unvanların resmî değil sadece nostaljik bir anlam taşıdığını belirtelim. Hayattaki sultanlardan 14’ü Sultan Abdülmecid Han, 3’ü Sultan Abdülaziz Han soyundandır. Azizî olan sultanlardan 1’i, Sultan Abdülaziz Han’ın oğullarından Halife Abdülmecid Efendi’nin torunu, diğer 2’si Mehmed Şevket Efendi’nin torununun kızlarıdır. Perihan Sultan’ın babası Süleyman Sadeddin Efendi, Mehmed Şevket Efendi’nin tek oğlu olan Mehmed Cemaleddin Efendi’nin küçük oğludur. 1924 Martında 6 ve 7 yaşlarındaki iki oğlu, hanımı ve annesiyle İstanbul’dan çıkarak Beyrut’a sürgüne gelen Mehmed Cemaleddin Efendi’nin yürek burkan hikâyesinin yanında, Sultan Aziz’in yetimi, 4 yaşında anasız ve babasız kalan babası Mehmed Şevket Efendi’nin dramına değineceğiz. 

 

Perihan Sultan’ın, Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz Han’dan başlayan şeceresi 

 

MEHMET ŞEVKET EFENDİ

1879’da Sultan Abdülaziz ve İkinci Abdülhamid Han’ın çocukları bir arada. En solda Abdülmecid Efendi, onun yanındaki Mehmed Şevket Efendi. (Doğum 1872 Dolmabahçe Sarayı - Vefat: 1899 Ortaköy Sarayı) 

 

MEHMED CEMALEDDİN EFENDİ

1910 yıllarında 12 şehzade Ertuğrul Yatı’nda. En solda ayakta duran Mehmed Cemaleddin Efendi, Perihan Sultan’ın dedesi oluyor. (Doğum 1890 Yıldız Sarayı - Vefat: 1946 Beyrut) 

 

SÜLEYMAN SADEDDİN EFENDİ

Perihan Sultan’ın babası Süleyman Sadeddin Efendi (Doğum 1917 Ortaköy Sarayı - Vefat: 1985 Riyad) ve hanımı Lamia Hanımefendi. Çalışmak için Lübnan’dan Suudi Arabistan’a giden Sadeddin Efendi, orada hastalanarak vefat etti. Suudi hükümeti, Lamia Hanımefendiye vize vermediği için mezarı Riyad’da bulunan Sadeddin Efendi’nin cenazesine ailesinden hiç kimse katılamamış. 

 

DEVİR DEĞİŞMİŞ!

Perihan Sultan 1963 Beyrut doğumlu... Normalde bir sultanın ayağına gidilir. Ama ne yapalım ki devir değişmiş. Perihan Sultan çalıştığı yerden bir saatliğine ayrılıp o anda bulunduğumuz Abu Dabi’nin gösterişli kafelerinden birine geliyor. 

Mart başında, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Dubai şehrinde açılacak yayıncılık fuarı için sürdürdüğümüz hazırlıkların telaşı içindeydik. Bu arada kendimizi, bir başka heyecana da hazırlıyorduk. Fuar çalışmaları vesilesiyle ne zaman bir araya gelsek, bir fırsatını bulup ekip arkadaşlarıma bu heyecanın ayrıntılarını anlatıyordum.

Bizi heyecanlandıran, Dubai ve Abu Dabi’de göreceğimiz devasa gökdelenler, bol ışıklı geniş caddeler, ABD’dekileri aratmayan muazzam iş ve alışveriş merkezleri, eğlence mekânları değildi. Bir müddettir haberleştiğimiz, Abu Dabi’de yaşayan bir Osmanlı sultanını, bir aksilik olmadığı takdirde ziyaret edecek olmamız, bizim için bu “Doğu”daki “Batı”da göreceklerimizden çok daha önemliydi.

Hayattaki 17 Osmanlı sultanından birisiydi Perihan Sultan... Hanedan ailesinin 1924’te vatandan çıkarılıp sürgüne gönderilmesini konu alan yazılarda, kitaplarda ve televizyon programlarında adları pek geçmeyen bir koldan geliyordu. Yani bu konuya ilgi duyanların pek ulaşamadığı, tabir yerindeyse “gizli kalmış” bir ailenin mensubuydu. 

 

HEYECANLI YOLCULUK

3 günlük fuar çalışmasını bitirip dönüş hazırlıklarını tamamladıktan sonra Dubai’den 130 km kadar uzaktaki başşehir Abu Dabi’ye doğru yola çıkıyoruz. Sahile paralel yolda Basra Körfezi boyunca ilerlerken bu topraklara, daha 1915’lere kadar 400 yıl hükmettiğimizi de aklımızdan geçirmiyor değiliz. Ne de olsa 2-3 saat sonra Sultan Abdülaziz Han’ın torunu ile sohbet edeceğiz.

Randevu saatinden önce, 3 milyar dolar harcanarak geçtiğimiz yıllarda işletmeye açılan, her tarafı altın kaplı Emirates Palace otelini ziyaret ediyoruz. Osmanlı orada da bizi yalnız bırakmıyor. Zemin kattaki İslam Sanatları Sergisi, Sultan İkinci Mahmud Han’ın Peygamberimizin türbesi, Sultan Abdülmecid Han’ın Kâbe-i Muazzama için yaptırdığı, üzerindeki tuğra ve yazıların altın ipliklerle işlendiği muhteşem örtülerin de arasında bulunduğu Osmanlı eserleri ile dolu. Sultan İkinci Selim ve Üçüncü Murad Han’ın altın yaldız tezhipli tuğraları ile adam boyu fermanlarına hayranlıkla bakıyoruz. İçimiz ısınıyor. 

 

SULTAN GELİYOR...

Normalde bir sultanın ayağına gidilir. Ama ne yapalım ki devir değişmiş. Perihan Sultan çalıştığı yerden bir saatliğine ayrılıp o anda bulunduğumuz Marina Mall’a geliyor. Burası Abu Dabi’ye giden herkesin muhakkak uğradığı, en meşhur alışveriş merkezlerinden biri. Oradaki kafelerden birinde oturmuş kendisini bekliyoruz. Şu yaklaşan, aradan geçen bu kadar nesil ve seneden sonra dedelerinin asaletinin hemen fark edildiği, zarif hanım o olmalı... Evet yanılmıyoruz. Tanışma faslından sonra oturup içeceklerimizi ısmarlıyoruz.

İlk defa karşılaşan insanlardaki çekingenlik ve söze nereden başlanacağı konusunda yaşanan kararsızlık içinde önce hediyelerimizi takdim ediyoruz. Sohbetimize başlıyoruz... 

 

> Efendim, padişah anneleri ve eserleri hakkında bir kitap hazırladım. Türkçe ama ileride İngilizceye de çevirmeyi planlıyorum.

Zararı yok, ağabeyim iyi Türkçe konuşur, ben de aşinayım, okumaya çalışırım. 

 

> Biliyorsunuz Sultan Abdülaziz Han’ın annesi Pertevniyal Valide Sultan ve daha önceki padişahların anneleri sizin de büyük anneleriniz.

Çok güzel. Kitapta benim babaannem de anlatılıyor mu? 

 

> Hayır, sadece padişah anneleri anlatılıyor. Ama dediğim gibi çoğu sizin de büyük anneleriniz. Ayrıca halen hayatta olan şehzade ve sultanların şeceresi de eklenmiş durumda. Bakın bu kolda sizin aileniz var. Dedeniz, babanız, siz ve kardeşleriniz...

Çok ilginç. Çok teşekkür ederim.

 

Daha sonra vatanı da hatırlatması bakımından özellikle seçtiğimiz hediyeyi sunuyoruz. 

> Bu da efendim çifte kavrulmuş Antep fıstıklı Türk lokumu. Ama yerken ne olur dikkatli olun.

 

Gülüşüyoruz. 

 

O BİR BANKACI

Yavaş yavaş sormak istediğimiz konulara giriyoruz. 

> Beyrut’tan buraya ne zaman geldiniz. Kaç yıldır buradasınız?

Yaklaşık 15 yıldır, hatta daha fazla süreden beri buradayım. Bir yatırım bankasında çalışıyorum. 

 

> Çalıştığınız yerde sizin bir sultan olduğunuzu biliyorlar mı?

Biliyorlar, çünkü Lübnan’da isimlerimizin yanına unvanlarımızı da koyarlar, prenses diye çağırırlardı. 

 

> Yani başkalarından ayrı tutuluyorsunuz...

Evet. Hatta eski patronum şöyle bir şey anlatmıştı. 60’lı yıllarda cuma namazı için camiye gittiğinde, hatipler bölgenin yöneticilerine ilaveten Osmanlı padişahlarını da hutbede zikreder dua ederlermiş. Bu çok ilginç bir durum ve insanı farklı duygulara sevk ediyor. 

 

> Babanız ve dedeniz 1924’te vatandan ayrıldılar. Sanırım o zaman babanız Süleyman Sadeddin Efendi 6-7 yaşlarında, dedeniz Mehmed Cemaleddin Efendi ise 32-33 yaşlarında idi. Lütfen bize babanızın hikâyesinden bahseder misiniz? İşi, mesleği... Bildiğimiz kadarı ile o bir öğretmendi.

Başlangıçta evet. Daha sonra kendi işini kurdu. Sonra 1975’teki iç savaşta, Beyrut’taki bürosuna bomba isabet etti, işini kaybetti. Sonra Mısır’a gittik. Ben ve kardeşlerim okula gitmemiz gerekiyordu. Orada, bir Alman okuluna devam ettik. 2 sene sonra Lübnan’a geri döndük. Sonra babam, çalışmak için Suudi Arabistan’a gitti. Orada hastalanarak vefat etti. Mezarı Riyad’da. Suudi hükümeti anneme vize vermediği için defin için bizden hiç kimse gidemedi. 

 

6 YAŞINDA SÜRGÜN

Sözü hanedan üyelerine her zaman sorulan mutad konuya getiriyoruz. 

 

> Burada başka bir hayatınız var. Babalarınızın vatandan çıkarılışı yani sürgün konusuna nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye’de hiç yaşamadığım için benim durumum daha kolay. Fakat babamı ve hissettiklerini ele alacak olursak, gerçi o bu konuları hiç konuşmazdı, ama şüphesiz onun İstanbul’u ve Türkiye’yi çok özlediğini anlardınız. Düşünün bulunduğunuz yer sizin ülkeniz değil, ama oraya aitsiniz. Kendi ülkeniz, yani Türkiye ki bir zamanlar harikulade devirler geçirmişsiniz, oraya gitmenize dahi izin verilmiyor. Onun için çok zor bir durumdu. 

 

> Yine de Beyrut’a gelenler şanslı olmalı. Eski bir Osmanlı şehri. Diğerleri Avrupa şehirlerine gittiler...

Şüphesiz. İtiraf etmeliyim ki, babamın anlattığına göre onları çok iyi karşılamışlar. Gittikleri bölgede hüsnü kabul görmüşler. Kendilerine daima bir Osmanlı şehzadesi olarak davranılmış. O zamanlar ancak 20-30 büyük ailenin yaşadığı Beyrut’ta yerel yöneticiler kendilerine vatandaşlık vermişler ve evraklarına imparatorluk prensi unvanlarının yazılması konusunda ısrarcı olmuşlar. 

 

> 1974’te çıkan vatana dönüş izninden sonra babanız İstanbul’a hiç gitmiş mi?

Evet, iç savaş süresince Mısır’da bulunduğumuz sırada ağabeyimle birlikte İstanbul’a gitmişti. O zamanlar 60 yaşlarındaydı ve bu, doğduğu ve 6 yaşında küçük bir çocukken ayrıldığı şehri ilk ve son görüşü olmuştu. Küçükken babam bir gün bana şöyle demişti: “Öldüğüm zaman, İstanbul’da akrabalarımın bulunduğu kabristana gömülmek isterim.” Ama ne yazık ki bu vasiyetini yukarıda anlattığım gibi yerine getiremedik. 

 

1924’TEN 1876’YA DÖNÜŞ

> Efendim, dedeniz mirliva yani tuğgeneral rütbesine erişmiş bir subaydı. 1. Dünya Harbi’nde cephede savaşmıştı. Üniformalarını çıkararak gurbete çıktı. 50 yıl süren sürgün döneminin 23’üncü yılında vatanını bir daha göremeden Beyrut’ta vefat etti. Onun babası Mehmed Şevket Efendi’nin de dramatik bir hikâyesi var.

Öyle mi? O kadar ayrıntılı bilmiyorum. 

 

> Sultan Abdülaziz 1876 yılında tahttan indirilmiş, 5 gün sonra bilekleri kesilerek şehit edilmişti. İhtilalciler, padişahın hanımlarından Nesrin Neş’erek Kadınefendi’yi hasta olarak kayığa bindirdikleri ve yağmur altında ıslattıkları için 7 gün sonra o da vefat etti. 4 yaşındaki Mehmed Şevket Efendi ve 2 yaşındaki Emine Sultan annesiz ve babasız kaldılar. Sultan İkinci Abdülhamid Han bu kendinden 30 yaş küçük amcaoğlunu çok severdi. Onu Yıldız Sarayı’na alarak çocuklarıyla birlikte büyüttü. Ne yazık ki 27 yaşında genç yaşta vefat etti. Tek oğlu olan dedeniz Mehmed Cemaleddin Efendi de 8 yaşında babasız kaldı. 

 

AYRILIK HÜZNÜ

> Ağabeyiniz Orhan Efendi Beyrut’ta yaşıyor değil mi?

Evet, annem de orada. Kız kardeşim son 2 yıldır Dubai’de yaşıyor. Annem gelecek ay bizi ziyarete buraya gelecek. Eğer burada olsaydınız sizinle tanıştırırdım. Sizi görmekten çok mutlu olurdu. 

 

> Siz İstanbul’a hiç geldiniz mi?

Evet bir kere geldim. Topkapı ve Dolmabahçe saraylarını gezdim. Bu yaz tekrar gelmek istiyorum.

 

Artık Sultan’ın işine dönme saati gelmişti. Abu Dabi’nin yatırım bankalarından birinde, önemli bir departmandaki kıdemli yöneticilerden olan Perihan Sultan’a veda ettik. Ekip arkadaşlarımın hepsine isimlerini tekrarlattırdı. Baba memleketinden, ana vatanından gelen bu kısacık esintinden mümkün olan en fazlasını kendinde bırakmak ister gibiydi. Sultan uzaklaşırken eller karşılıklı sallandı, geriye bir ata yadigârını uzak diyarlarda bırakmanın verdiği gönül kırıklığı ve gözlerimizde beliren hüzün kaldı.

 

Bu yazı, 21 Mart 2008 tarihli Türkiye Gazetesi’nde yayınlanmıştır. 

Friday the 6th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
Copyright 2012

©