"ECDAD" KALESI NASIL YIKILMAZ? (2) (12.2.2002)

Yazdır

Efendim, hikayenin başı aslında, bu fakirin bir kasaba ortaokulundan mezun olup, 1972-1973 öğretim yılında Bursa Erkek Lisesi'ne leyli ve meccani olarak kaydolmasına kadar uzanmaktadır. Leyli, "gececi" demek olup bu gruptaki öğrenciler ders bittikten sonra evlerine gitmez okulda kalırlardı. Şimdi "yatılı" denmektedir. Leyli olmayan öğrencilere, nehari yani "gündüzcü" denilirdi. Leyli öğrenciler de iki gruptu. Meccani ve meccani olmayanlar. Meccani, bedava anlamında olup, leyli-meccani talebelere şimdi "parasız yatılı" denmektedir. Paralı yatılı öğrencilerin, ailesi Bursa'da olanlarından bazıları hafta sonları evlerine gidebilirlerdi (o zamanlar sadece pazarları tatildi). Parasız yatılı olanlar ise, çoğunlukla fakir ve Bursa dışındaki yerleşim bölgelerinden gelen öğrenciler olduklarından, 7 gün 7 gece okulda kalırlardı.

İlk açılış tarihi 1883'e kadar uzanan ve insanı daha ana girişinde, Mekteb-i Sultani olarak dualarla açılışına ait tarihi bir fotoğrafın karşıladığı bu okula 1972 Eylül'ünde ayak basarken, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın emriyle yapılan bu mübarek mekanda ne büyük bir nimete kavuşacağımın farkında bile değildim.

Bizi 4-G sınıfına vermişlerdi. Herhalde lise 1'inci sınıfların en son şubesiydi. Ancak biz o güne kadar hep "inekçiler" takımından olmuştuk. Kasaba okulu da olsa, ortaokul birincisi olarak mezun olmuş ve yeni okulda da derslere var gücümüzle asılmıştık. Her sabah ve akşam yapılan mütalaa saatlerinde (şimdi etüd diyorlar), ders çalışırken neredeyse kendinden geçen bu çocuk, üst sınıflardaki abilerinin dikkatini çekmişti. Ders çalışırken arkadaşları kağıt parçalarını büküp üzerine atıyor, kağıtlar üstünde başında birikiyor, o farkına bile varmıyordu. Onlardan biri, aynı kasabadan olmamızın da avantajını kullanarak beni, lise 1'in ikinci döneminde bir hafta sonu, Kapalı Çarşı'nın üst sokağındaki Molla Fenari Kitabevi'ne götürdü. Okumam için ilk dini kitaplar bana, orada verildi.

İlkokul ve ortaokul tahsili süresince, derslerde ecdat hakkında olumsuz şeylerin anlatıldığını pek hatırlamıyorum. Zaten yaşımız küçüktü. Ama artık 15 yaşındaydım ve bundan sonra ecdadımız hakkında savrulacak hezeyanlara karşı panzehiri, nerdeyse zehir daha vücuda girmeden almıştım.

Osmanlı kimdir, padişahlardan söz edilirken hangi hitaplar kullanılır, Sultan İkinci Abdülhamid Han neden diğerlerinden daha üstündür, aralarında içki içen var mıdır, kendisine deli denilen padişah gerçekten deli midir, yoksa veli midir? Bu soruların cevapları, o çağda kafamıza, mermere kazınır gibi kazındı. Artık benim için Emin Oktay'ın yazdığı tarih dersi kitabında geçen "Abdülhamid'i zaten Batılılar da sevmezdi" sözünü yorumlamak, ne kadar da kolaydı...

 

Bu yazı, 12 Şubat 2002 tarihinde http://groups.yahoo.com/group/BIZIMCC adresindeki BizmCC mesajlaşma grubunda yayınlanmıştır. 

 

 

 

Yorumunuzu yazın...

    Wednesday the 9th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©