"ECDAD" KALESI NASIL YIKILMAZ? (4) (20.2.2002)
Sultan İkinci Abdülhamid Han, Midhat Paşa'yı sadrazamlıkta daha 2 ayı dolmadan çok kısa sürede bertaraf edebilmişti. Gerçi onun belalısı, yapacağını saklamayan, pervasız bir adamdı. Babası Abdülmecid Han ise Mustafa Reşid Paşa konusunda aynı başarıyı gösterememişti. Çocuk denecek yaşta tahta geçmesi ve Reşid Paşa’nın çok sinsi hareket etmesi, bu konuda en etkili faktörler olsa gerek...
1800 doğumlu Mustafa Reşit Paşa dört kez hariciye nazırlığı, altı kez de sadrazamlık yapmıştır. Sultan İkinci Mahmut Han zamanında 1834'te Paris elçiliğine atandı. 1836'da da Londra elçisi oldu. 1837'de hariciye nazırlığına getirildi. 1838'de tekrar Londra büyükelçiliğine atandı. Babasının ölümü üzerine Sultan Abdülmecit Han 1839 yılında 16 yaşında padişah oldu. Londra'dan padişahın cülusunu tebrik bahanesiyle gelen Reşid Paşa yeni ve genç padişahı kapsamlı bir reform programının gereğine inandırmayı başardı. Bunun ilk adımı olarak 3 Kasım 1839'da Tanzimat Fermanı ilân edildi. İkinci kez hariciye nazırı olan Mustafa Reşid Paşa, Tanzimat Fermanı'nı uygulamaya başladı. 1841'de nazırlıktan alınarak Paris büyükelçisi yapıldı. 1845'te üçüncü kez hariciye nazırı olduktan sonra 1846'da sadrazamlığa getirildi. 1846-52 arasında üç kez istifa etmek zorunda kaldıysa da kısa aralıklardan sonra yeniden sadrazam olmayı becerebildi. 1853'te dördüncü kez hariciye nazırlığına getirildiği sırada Kırım Harbi bütün hızıyla sürerken 1854'te dördüncü kez sadrazam oldu. Daha sonra yerine hariciye nazırı Ali Paşa geçti. 1,5 yıl kadar sonra Ali Paşa'nın yerine 1856 sonlarında beşinci kez sadrazam oldu. 7 ay kadar sonra azledilerek yerine Mustafa Naili Paşa geçti. Bu da makamını 2,5 ay kadar muhafaza edebildi. Yerine yine Reşid Paşa, 1857 sonlarında altıncı kez sadrazam oldu. 2,5 ay kadar sonra 1858 yılı başında 58 yaşında öldü. 6 sadaretinin toplam süresi 7 yıla yakındır.
Eshab-ı Kiram kitabından alınan aşağıdaki satırları biz, bu devri anlatan hiçbir kitapta görmedik. Daha yaşarken "büyük", "koca" gibi lâkaplarla anılan, mason Reşid Paşa’nın bu yüzünü anlamak ve Sultan Abdülmecid Han’ın yaptığı hatayı doğru teşhis edebilmek, ancak ve ancak "ölçü"sü sağlam olanlara mahsustur:
"Abdülmecid Han’ın büyük bir hatası, memlekete ve bütün İslâmiyet’e çok ağır zararı dokunan, af edilmez bir kabahati olmuştur. Öyle bir hata ki, Osmanlı tarihinde korkunç bir dönüm noktası yapmış, bu koca İslâm devletinde bir (yok olma devri)nin başlamasına sebep olmuştur. Masonların, İslâm düşmanlarının örtbas etmek istedikleri, gençlerden saklamağa çalıştıkları bu hata, saf, temiz kalpli hakanın, azılı ve sinsi İslâm düşmanı olan İngilizlerin tatlı dillerine aldanarak, İskoç masonlarının yetiştirdikleri cahilleri işbaşına getirmesi, bunların devleti içerden yıkmak siyasetlerini hemen anlayamamasıdır. İngilizlerin Osmanlı devletine karşı korkunç saldırıları ve başarıları Sultan Abdülmecid Han’ı aldatmakla başladı. İslâmiyet’i yıkmak için İngiltere’de kurulmuş olan (İskoç mason teşkilâtı)nın kurnaz üyesi Lord Rading İstanbul'a İngiliz sefiri olarak gönderildi. 1834 senesinde Paris'te ve sonra Londra'da Osmanlı sefiri bulunan Mustafa Reşid Paşa, aldatılmış, mason yapılmıştı. Bunun sadrazam yapılması için, Lord Rading sultana çok dil döktü. (Bu aydın, kültürlü ve başarılı veziri sadrazam yaparsanız, İngiltere imparatorluğu ile Devlet-i aliyye arasındaki bütün anlaşmazlıklar kalkar. Devlet-i aliyye ekonomik, sosyal ve askerî sahalarda ilerler) diyerek halifeyi aldattı. 1846'da sadrazam olan paşa, iş başına gelir gelmez, hariciye nazırı iken, Rading ile el ele verip, hazırlamış olduğu, (Tanzimat) kanununa istinat ederek, büyük vilâyetlerde mason locaları açtı. Casusluk ve hıyanet ocakları çalışmağa başladı. Gençler, din cahili olarak yetiştirildi. Londra'dan alınan plânlarla bir yandan idarî, ziraî, askerî değişiklikler yaptılar. Bunlarla gözleri boyadılar. Öte yandan da, İslâm ahlâkını, ecdat sevgisini, millî birliği parçalamağa başladılar. Yetiştirdikleri kimseleri işbaşına getirdiler. Bu senelerde Avrupa'da, fizik, kimya üzerinde dev adımlar atılıyor. Yeni buluşlar, ilerlemeler oluyor. Büyük fabrikalar, teknik üniversiteler kuruluyordu. Osmanlılarda bunların hiçbiri yapılmadı. Hatta Fatih devrinden beri medreselerde okutulmakta olan fen, matematik derslerini büsbütün kaldırdılar. Din adamlarına fen bilgisi lâzım değildir diyerek, kültürlü, bilgili âlimlerin yetişmelerine mani oldular."
Bu yazı, 20 Şubat 2002 tarihinde http://groups.yahoo.com/group/BIZIMCC adresindeki BizmCC mesajlaşma grubunda yayınlanmıştır.