YEMEN... YEMEN... (31.12.2004)

Yazdır

En son 2003 Ağustos'unda gündeme gelmişti Yemen. O Ağustos emekli olan bir paşa giderayak, Irak'a asker gönderilmesi ile ilgili olarak, "Mehmetçiğin kanını Galiçya'da, Yemen'de akıttık. Niçin akıttığımızı hâlâ soruyoruz" diye bir söz sarf etmişti. Ondan sonra da medyada "Yok Yemen vatan toprağı idi, yok değildi" diye yoğun bir tartışma sürüp gitmişti.

 

Evet çoğumuz, dedesinin veya dedesinin babasının, Yemen'de savaştığını duymuştur veya bu kendisine nakledilmiştir. Acaba hiç düşündük mü veya biliyor muyuz dedelerimiz Yemen'de neden çarpıştı, kime karşı çarpıştı?

 

Yemen ile ile ilgili türküleri bilirsiniz... İnsan dinleyince göz yaşlarını tutamaz. Anadolu halkının ciğerini yakan bu hadise, böylesine güçlü bir şekilde dile getirilmişse, "öyle bir-iki sözle geçiştirilecek basit bir olgu olmaması" lazım gelir. Bakalım Anadolu halkı yıllar boyu yaşadığı "Yemen gerçeğini" nasıl anlatmış...

 

Halk Yemen’e gidenlerin muhtemelen geri dönmeyeceğini bilir. Seferberlikle birlikte analardan, genç kızlardan ağıtlar da yükselmeye başlar:

 

Kışlanın ardını duman bağladı

Analar babalar kara bağladı

Yemen’e gidene herkes ağladı


Kışlanın ardında yaşıyor kazlar

Ayağım ağrıyor yüreğim sızlar

Yemen’e gidene ağlıyor kızlar


Kışlanın ardında sıra söğütler

Zabitler oturmuş asker öğütler

Yemen’e gidecek bu koç yiğitler

 

Bu ağıtların arasından kurbanlık koç gibi süzülen genç yiğitler vatan için çarpışmak için gözyaşları ile uğurlanırlar:

 

Yemen Yemen şanlı Yemen

Toprakları kanlı Yemen

Ben Yemen’e dayanamam

Nazlı yardan ayrılamam


Gitme Yemen’e Yemen’e

Yemen sıcak dayanaman

Kalk borusu çalınınca

Sen küçüksün uyanaman 

 

Anadolu’nun değişik yerlerinden gelen askerlerden oluşan taburlar limana ulaştırılır, gemilerle Yemen’e doğru yola çıkarlar:

 

Gitme Yemen’e Yemen’e

Karışın toza dumana

Bari mektubunu gönder

Ananı koyma gümana


Askerler bağlar matara

Toplar yüklenmiş katıra

Sabahaca yatamıyom

Neler geliyor hatıra


Bir gemiye doldurdular

İstanbul’a bildirdiler

Sallar gemi döver dalga

Gül benizini soldurdular

 

Daha gemide iken kayıplar başlar. Uzun müddet bakımsızlığın tesirindeki askerlerin zayıf vücutları deniz yolculuğuna, şiddetli sıcağa karşı gelemez. Güneş vurmasından ve hummadan ölümler görülmeye başlar. Şehit olan askerlerin kaydı düşülürken Anadolu’da da anaların, genç kızların yüreğine kor düşer ve ağıtlar yakılmaya devam eder:

 

Tarlalarda biter kamış

Uzar gider vermez yemiş

Şol Yemen’de can verenler

Biri Memet biri Memiş

 

Hudeybiye Limanı'na gelen gemilerden askerler karaya çıkarlar. Gemiler açıkta bekletilir. Burada kışla olmadığından asker de geceyi dışarıda geçirir. Yorgun vücutları rutûbet dolu bir gece beklemektedir. Hudeybiye’den San'a şehrine varmak için yola çıkılır. Bu yol beş günde katedilir. Aşırı sıcak altında gerçekleşen uzun bir çöl yolculuğu başlar. Asker ağır elbiseleri ile sıcağın altında çölleri geçerken tükenmeye başlar. Bir çok kayıplar verilir:

 

Yemen'in kahrine irdik ireli

Kaderin denizine girdik gireli


Arpaya buğdaya hasret kaldık

Düşmanın fendine düştük aldandık


Aç aça aşmadayız dağlardan

Otu toprağı yeriz bağlardan


Yemen’in dağları çoktur uludur

Hele kumsalı cehennem yoludur


Ulu Mevlam attı bizi Yemen'e

Kaldık hasret güle bülbüle çemene


Bura Türk kabri gibi gel bi bak

Bir taşına altına girmiş beş ocak


Yemen’in kanlı bıçaktır yarası

Sormak ister size bizden burası

 

Bu zorlu yollardan geçerken saldırıya uğrayan ve şehit düşen askerlerimiz için ağıtlar yakılmaya devam eder:

 

Burası Muş’tur yolu yokuştur

Giden gelmiyor acep ne iştir


Mızıka çalındı düğün mü sandın

Al yeşil bayrağı gelin mi sandın

Yemen'e gideni gelir mi sandın


Tez gel ağam tez gel dayanamirem

Uyku gaflet basmış uyanamirem

Ağam öldüğüne inanamirem


Koyun gelir kuzusunun adı yok

Sıralanmış küleklerin sütü yok

Ağamsız da bu yerlerin tadı yok


Tez gel ağam tez gel dayanamirem

Uyku gaflet basmış uyanamirem

Ağam öldüğüne inanamirem


Ağamı yolladılar Yemen eline

Çifte tabancalar takmış beline

Ayrılmak olur mu taze geline


Tez gel ağam tez gel dayanamirem

Uyku gaflet basmış uyanamirem

Ağam öldüğüne inanamirem

 

Kuşatma altında kalan askerlerimize yardım kısa zamanda ulaşamaz. Kale içinde hapis kalan askerlerimiz için açlık ve susuzluk günleri başlar. Yemen Valisi Mehmet Tevfik Bey'in hatıralarında bu günler şöyle dile getirilir:

 

"Açlık dayanılmaz hale geldi. Yük taşıyan at deve vb. yiyoruz. Artık yiyecek eşek, katır, süvari bineği kalmadı. Askerler halkın ham meyva ağaçlarına saldırmaya başladı. Açlıktan her gün 60 kişi ölüyor, 6000 asker bir ayda 2000 askere düştü. Elde kalanlar da savaşamayacak kadar bitkindi. Açlıktan aklını oynatanlar, firâr edenler oldu."

 

Yat da dizimde nazlayım

Kara kekilin düzleyim

Sene bir yıl on iki ay

Hangi bir gün yol gözleyim


Alnında parıldar kaşı

Ağzında ışıldar dişi

Ben getirdim iki oğul

Birin bana ver yüzbaşı


Yüzbaşılar binbaşılar

Tabur taburu karşılar

Yağmur varıp gün vurunca

Yatan şehitler ışıldar

 

Aubery Herbert adlı gezginin ifadelerine göre kuşatmada 11000 olan Türk garnizonunun sayısı 2000’e düşmüş askerin çoğu açlıktan perişan bir şekilde ölmüştür. Direniş harp tarihinde şerefli bir yere sahiptir.

 

İctihad mecmuasının 139 numaralı ve 30.11.1921 tarihli nüshasının 2941. sahifesinde istatistik idaresinden alınan kayda göre Süveyş Kanalı’nın açıldığı 1869 tarihinden sonraki 45 sene zarfında Yemen’e bir milyon Anadolu evlâdı gömülmüştür.

 

Gidenlerin çok azı Yemen’den dönerken analar, babalar ve genç kızlar hep döneceklerin hayalleriyle avunurlar. Bazen bir beldeden dönebilen üç beş insanın getirdiği acı haberler sonrası yürekler yanar, genç kızlar ak alınlarına kara çatkılar bağlar, ağıtlar kopar:

 

Havada bulut yok bu ne dumandır

Mahlede ölüm yok bu ne figândır


Âh Yemen’dir gülü çemendir

Giden gelmiyor acep nedendir

 

Dönememiş bir askerin hatırası olarak getirilen şehit askerin çantasından hatıra olarak kundurası ve fesi vardır.

 

Kışlanın ardında redif sesi var

Bakın çantasında acep nesi var

Bir çift kundurası bir de fesi var

 

Dönüşünden ümit kesilen genç şehitler bundan sonra ebediyen genç kızların ve anaların yaktığı ağıtlarda yaşarlar:

 

Kışlanın ardında bir kırık testi

Askerin üstüne sam yeli esti

Gelinlik tazeler ümidi kesti


Artık ateş düştüğü yeri yakmıştır:


Kara çadır is mi tutar

Martin tüfek pas mı tutar

Ağlayanım anam bacım

Elin kızı yas mı tutar

 

Şimdi, geçenlerde sözünü ettiğimiz yarışma sorusu gibi,

 

- Yemen ne zaman Osmanlı toprağı olmuştur?

- Kaç yüzyıl Osmanlı'ya bağlılığını devam ettirmiştir?

- Yukarıdaki türkülerin yakıldığı dönemde Yemen'de, neden ve kime karşı çarpıştık?

 

diye sorulsa ve biz bilemesek ayıp olmaz mı? Yemen dahil çeşitli savaşlarda ve cephelerde, kısa izinler dışında aralıksız 17 yıl askerlik yapmış olan, annemin babası 1888 Şumnu doğumlu Mutaf Mehmed Usta gibi, buralarda terini ve kanını döken dedelerimizin kemikleri kabirlerinde sızlamaz mı?

 

 

Bu yazı, 31 Aralık 2004 tarihinde http://groups.yahoo.com/group/OSMANLILAR adresindeki OSMANLILAR mesajlaşma grubunda yayınlanmıştır.

 

Yorumunuzu yazın...

    Wednesday the 9th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©