SULTANZADE MEHMED CAHİD EFENDİ'NİN HAZİN SONU (11.4.2003)
3 Mart 1924 tarih ve 431 sayılı Kanunun 2'nci maddesi, “Osmanlı Hanedanı’nın erkek, kadın bilcümle azası ve damatlar Türkiye Cumhuriyeti memaliki dahilinde ikamet etmek hakkından ebediyyen memnudurlar. Bu hanedana mensup kadınlardan mütevellit kimseler de bu madde hükmüne tabidirler” şeklindeydi.
Bu kanun uyarınca, Hanedan’ın saltanat hakkı olmayan kadın âzâ ve mensupları ile damatlar ve sultanzadeler de sınır dışı edilmişti. 155 kişilik bu listenin sadece 37'si, saltanat iddiasında bulunabilecek erkek âzâ idi. 42 adedi bu 37 erkek üyenin veya vefat etmiş padişah ve şehzadelerin kızları (sultan), 27 adedi bunların hanımları (kadınefendi ve hanımefendi) idi. Sultanların eşleri 18 adet damat ile sultan çocukları olan 16 adet sultanzade ve 15 adet de hanımsultan mevcuttu.
Bu listedeki zevattan biri de Sultanzade Mehmed Cahid Beyefendi idi. Annesi Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın kızı Fatma Naime Sultan da listedeydi. Babası Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın oğlu Mehmed Kemaleddin Paşa olup 1920'de vefat etmiş idi. Amcası Ali Nureddin Paşa, Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın diğer bir kızı Zekiye Sultan’ın eşi olup her ikisi de listedeydiler.
1899'da Ortaköy Sarayı'nda doğan Mehmed Cahid Efendi o sırada 25 yaşındadır. Annesi, üvey babası, kızkardeşi ve Dürriye Sultan'ın ölümünden sonra evlendiği hanımı Hacer Levrens Hanımefendi'yle önce Roma'ya, ardından Fransa'ya giderler. Nice şehri pek çok Hanedan mensubu gibi onlara da ev sahipliği yapar. Zorlu yıllar geçmek bilmez. Tam 28 yıl sonra 1952'de, şehzadeler dışında Hanedan’ın hayatta kalan üye ve mensuplarının yurda dönebilmeleri için izin çıkar. İzin çıkmıştır çıkmasına da uzun yıllar yaşayıp iş güç edindiği Fransa'dan, temelli olarak vatana dönmek hemen mümkün olmaz. İstanbul'a zaman zaman gelmekte ve geçici ikametle kalmaktadır. Yıllar sonra yaşı 80'ine dayanmış olarak yurda döner. En büyük arzusu, tekrar Türk tabiyetine geçmektir. Ama bu o kadar kolay değildir. Kendisinden pek çok evrakı tamamlaması istenir. Kanunu, belki de bilerek yanlış yorumlayan görevliler, mesela bir Alman'ın Türk vatandaşlığına geçmesiyle ilgili prosedürü uygulamakta, hatta Hanedan mensuplarını Türkçe imtihanından geçirmektedir. İhtiyar haliyle, o resmi daire senin, bu resmi daire benim dolaşıp dururken, 1977 yılının 29 Mart Salı günü 18.00 sıralarında Beyoğlu'nda kendisine bir araba çarpar. Ağır yaralanıp hastaneye kaldırılır. Ertesi gün de vefat eder. 1 Nisan 1977 Cuma günü Fatih Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Kozlu Mezarlığı'na defnedilir. Cenabı Hak rahmet eylesin.
Bütün bunları neden anlattık? Bir düşünün bakalım Türkiye'de şu anda kaç tane Gazi Osman Paşa Lisesi, Gazi Osman Paşa İlköğretim Okulu, Gazi Osman Paşa Mahallesi, Gazi Osman Paşa Caddesi var? Biliyorum çok sayıda ilçe, belde, köy, bulvar ve sokak isimleri de var diyeceksiniz. Tokat'taki üniversitemizin ismini hatırlatacaklar da çıkacaktır. Ya Rabbi! Biz nasıl bir milletiz ki ana tarafından Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın, baba tarafından Gazi Osman Paşa’nın torununa, cebinde taşıyacağı bir nüfus kağıdını çok görmüşüzdür ama, dedesinin adını her yere koymayı da ihmal etmemişizdir.
Aşağıda, haberi veren 31 Mart 1977 tarihli Türkiye Gazetesi kupürü var.
Bu yazı, 11 Nisan 2003 tarihinde http://groups.yahoo.com/group/BIZIMCC adresindeki BizmCC mesajlaşma grubunda yayınlanmıştır.
Ahmet Uğur Keşoğlu Keşzade
Gönderilme Tarihi 2021-01-29 18:56:16
Bizlerde hanedan mensubuyuz selamlar
Yoruma cevap yazın