KURYE (28.12.2001 www.iha.com.tr)

Yazdır

ize ayrılan bu köşedeki yazıları, her hafta cuma günü, hiç aksatmadan yayınlama konusunda, daha ilk yazıyı yazarken kendi kendime söz vermiştim. Ancak aradan çok geçmedi, ilk aksaklık geçen hafta yaşandı bile. Ama bunun bir sebebi var. Şimdi size onu arz edeceğim.

Bayramın üçüncü günü, öğleden sonra... Ziyaret edilecek bir dost veya akraba kaldı mı diye düşünürken telefon çaldı. Hayırdır inşallah diyerek açtım. Telefondaki ses, kendilerini 365 gün boyunca, gece, gündüz, tatil, bayram demeden sürekli istim üstünde ve mesaide tutacak sıcak olayları hiç eksik olmayan Operasyonlar Müdürlüğümüzün bağlı olduğu, İHA'nın haberden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ömer Çağlar'a aitti. Kısaca hatır sorarak giriş yaptıktan sonra bir solukta, "Abi, Kabil'deki canlı yayın aracımızın bir cihazı bozulmuş. 3 gün sonra yeni Afgan hükûmeti göreve başlıyor. O gün CNN'in bizden istediği teknik hizmetleri verebilmemiz için yedek cihazın sür'atle İslamabad'a, oradan da Birleşmiş Milletler uçağıyla Kabil'e ulaştırılması lâzım. Bugün tatil ve dolayısıyla konsolosluklar kapalı. Vize gerektirmeyen yeşil pasaport bir tek sende olduğu için bu cihazı senin götürmeni talep ediyoruz. Hem de oralara gitmişken Peşaver'deki ekibimizi, mümkün olursa Afganistan'daki diğer üç ekibimizi ziyaret edip moral verirsin. Ben 21:30 Dubai uçağına yer ayırttım bile!.." deyiverdi.

Senesini dolduran ve ülkedeki bütün kişi ve kuruluşları derinden etkileyen ekonomik kriz şartları altında, faaliyetlerini ağırlıklı olarak yurt dışına kaydıran İhlas Haber Ajansı'nın bu birimine bağlı, muhabir, kameraman, uplink operatörü ve şoför 15'e yakın eleman, 3,5 aydır Pakistan ve Afganistan bölgesinde görev yapmaya devam etmekteydi. Ekiplerimiz en çetin şartlarda, hatta ölüm tehlikesi altında, vatanlarından uzakta aylardan beri özveriyle çalışmaktayken bir küçük görev de bize teklif edilmişti. Kısa bir şaşkınlıktan sonra, "Tamam!" dedim. "Hazırlanmaya başlıyorum".

Aslında bu tip anî gelişmeler bizim Operasyonlar Müdürlüğü personeli için çok normaldir. Muhabir, kameraman ve uplink operatörlerinden çoğunun gördüğü ülke sayısı 40'a kadar ulaşmıştır. 1 haftalığına giderek 3 ay görevde kalmak en olağan durumlardandır. Ama bizim gibi, ekiplere merkezden destek veren birimlerdeki personel ve hele teknikten sorumlu Genel Müdür Yardımcısı sıfatıyla benim için böyle bir durum pek olağan sayılmaz. Uzatmayalım, ben de bu heyecanımı hemen, o an evde bulunan ev halkından 12 yaşındaki ortanca çocuğumla paylaştım. Çalışma odasının kapısından başımı uzatarak "Oğlum, ben akşama Pakistan'a gidiyorum!" dedim. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı ve "Baba, öyle bir tavırla söyledin ki sanki yakındaki bir markete gidiyorsun" dedi.

Kısa sürecek bir seyahat için gerekli eşya ve malzemelerin konduğu bir valiz ve bu seyahate neden olan yedek uydu cihazı ile birlikte hava alanına doğru yola çıkılacak saat, göz açıp kapayıncaya kadar geldi. Dışarıda, İstanbul'da nadiren rastlanan ve aracın tekerleklerine zincir taktıracak şiddette bir tufan havası var. Sanki daha sonra karşılaşacağım güçlüklerin bir habercisi...

Dubai'ye gidecek uçağın kapısına ulaşıyorum. Görevli bayan, vize gerektirmediği düşünülen pasaportumu inceliyor. "Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan vizeniz yok, binemezsiniz!" diyor. "Dubai'den transit olarak Karaçi veya İslamabad'a geçeceğim, vizeye gerek yok. Yeşil pasaporta da bildiğimiz kadarıyla İngiltere, Yunanistan ve İsrail'in dışında vize uygulayan ülke yok" diyorum. Sonunda, uçağa biniş kartımın kendinde kalan bölümüne "Sorumluluğu yolcuya ait olmak üzere uçağa binmesine izin verilmiştir" notunu düşüyor. Son yolcu olarak tünele yönelirken arkamdan, "Korkarım sizi Dubai hava alanından geri gönderirler!" diye seslenmeyi de ihmal etmiyor.

Gerçekten de vize konusunu hatırlatmalarına rağmen Dubai'deki güvenlik görevlilerini ve bilet satış personelini ikna ederek Karaçi biletini alıyorum. Ancak uçak biniş kartını verecek görevli inatçı çıkıyor. "Ben kendimi Karaçi'de savunurum. Siz beni bindirin" diyorum. Görevli haklı olarak "Ama biz kendimizi savunamayız" diyor ve ben sabah uçağını kaçırıyorum. Meğer 11 Eylül'den sonra durum değişmiş. Yeşili bırakın kırmızı pasaportlara bile vize istenmeye başlamış. Böylece, failleri kim olursa olsun 11 Eylül fitnesinden biz de nasibimizi bu şekilde alıyoruz. Dubai hava alanında geçecek 14 saatlik süreç başlıyor. Pek çok kez İstanbul'a geri dönme noktasına gelinen ve ayrıntısı uzun sürecek koşuşturmalardan sonra hava alanından dışarı çıkmak için bir günlük vize ve nihayet Pakistan Dubai Konsolosluğundan 1 aylık vize alıyorum. Karaçi için akşam uçağına kaldığım ve oradan da sabaha kadar İslamabad'a uçak olmadığı için, ekiplere gönderilen para ve seyahat nedeni kıymetli cihazın başına bir iş gelebilir korkusuyla, geceyi Karaçi hava alanının üst katındaki kafeteryada geçiriyorum. Yolculuk boyunca tuvaletlere bile cihazla birlikte girdiğimi herhalde tahmin edebilirsiniz...

İstanbul'dan ayrıldıktan 36 saat sonra İslamabad'daki otelde kendimi yatağa bıraktığımda, koltuğumun altında taşırken bazen bir çimento torbası kadar ağırlaşan uydu cihazına son bir kez göz atıyorum. Bağdat, Kudüs ve son 3,5 aydır da Pakistan ve Afganistan yollarında bu tip cihaz taşıma işini defalarca yapan gayretli İHA personelinin çektiği sıkıntıların bir örneğini yaşamanın verdiği mutlulukla gözlerimi kapıyorum.

Son olarak, söz konusu cihazın Kabil'e zamanında ulaştığını ve 22 Aralık 2001 günü CNN International televizyonunun Kabil'den yaptığı yayınlarını, İHA'nın canlı yayın aracından gerçekleştirdiğini söyleyelim.

Pakistan'da geçirilen 6 gün içinde tespit ettiğimiz hususlara ve gözlemlerimize başka bir yazıda değinmek ümidiyle...

 

 

Bu makale, 28 Aralık 2001 tarihinde www.iha.com.tr internet sitesinde yayınlanmıştır.

Yorumunuzu yazın...

    Wednesday the 9th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©