BİR TÖRENİN ARDINDAN (23.12.2005 www.haberkusagi.com)

Yazdır

Geçen hafta Perşembe günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı bir törendeydik. Tören, Amerikan Boeing firması ile Fransız, Alman, İspanyol ve İngiliz ortaklığı Airbus’tan satın alınan 59 uçaktan 3'ünün, Türk Hava Yolları filosuna katılması dolayısıyla düzenlenmişti.

 

THY Genel Müdürü, THY Yönetim Kurulu Başkanı, Ulaştırma Bakanı, Maliye Bakanı ve Başbakan günün anlam ve önemi üzerine veciz konuşmalar yaptılar. “Hayırlı olsun” dilekleriyle butona basıldı ve bir konfeti cümbüşünün arasından kırmızı beyazlı balonlarla süslenmiş yepyeni uçaklar ortaya çıktı. Bu görkemli açılıştan sonra Başbakan ve yanındakiler Gaziantep adı verilen Airbus A-330 tipi uçakla, bizler de Erzincan adı verilen Boeing 720 tipi uçakla Ankara’ya uçtuk.

 

Teknoloji harikası bu hava taşıtlarından birine ilk yolcuları olarak binmek gerçekten büyük bir zevkti. Ancak tören sırasında, salondaki dev ekranda sunulan bir gösterinin sahneleri, beynimizin millî benliğimizle ilgili bir noktasını acıtıp durdu.

 

Bu dev demir kuşların hizmete girmesi dolayısıyla icra edilen, devletin ve İstanbul’un en tepedeki yöneticilerinin de katıldığı böyle bir törende acı duyulacak ne vardı diye sorarsanız arz edeyim efendim.

 

Davetlilerin hepsinin yerlerini almasından sonra dev ekranda, coşturucu bir müziğin eşliğinde gösteri başlıyor. Giydikleri sızdırmaz elbiseler, koruma başlıkları ve ellerindeki boya tabancaları ile ayrı bir heybet kazanmış kadınlı erkekli görevliler müthiş bir tempoyla çalışıyorlar. Seri hareketlerle uçakların kuyrukları kırmızıya boyanıyor. İlgili yerlerine “Turkish Airlines” ibareleri yazılıyor. Müziğin ritmi hızlandıkça hızlanıyor. Bu ritme büyük bir beceriyle ayak uyduran görevliler, uçağın gövdesine nihayet Türk bayraklarını da yerleştiriyorlar. Müziğin kulaklarda çınlayan son vuruşuyla boya tabancası tutan bir el hızla yukarı kalkıyor ve ortaya çıkan eseri işaret ediyor...

 

Üretilmesine bir vidayla olsun katkıda bulunmadığımız bir ürünün, boyanarak millîleştirilmesinin (!) böyle tantanalı bir gösteri ile sunulması benim hoşuma gitmedi. İmparatorluklar kurmuş, asırlarca dünyanın birinci devleti olarak ülkeler yönetmiş bir ecdadın torunu olarak yüreğimde bir yeri incitti.

 

Uçakta karmakarışık duygular içinde kıvranırken THY’nin aylık dergisi “Skylife”a bir göz atayım dedim. Rahmetli Barış Manço, “bayrak taşıyıcı millî havayolumuz”un dergisine böyle bir isim vermesini az mı eleştirmişti. Seneler önce yapılan bu çağrıya kulak verilmemesinin “suç”unu, derginin Aralık 2005 sayısının kapağına “padişah kaftanlarını” taşıması en azından benim nazarımda affettiremezdi...

 

“Sen de amma alıngansın” dediğinizi duyar gibiyim. Ama durun belki bana şimdi hak vereceksiniz. Derginin sayfalarını karıştırmaya devam ediyorum. Tam sayfa bir reklâm. Türk deri ürünlerinin tanıtılması için. Resimler ve sadece şu sloganlar: “İtalyan pizzası”, “Türk deri ürünleri”... Diğer bir tam sayfa: “İsviçre saati”, “Türk deri ürünleri”... Ne reklâm ama değil mi?

 

Eh, millî benliğimizi örseleyen bu kadar çok örneğin aynı güne tesadüf etmesi sizce de aşırı değil mi? Bunları, diğer toplumların içinde erimiş, tarih sahnesinden silinerek yok olmuş milletler arasına girişin işaretleri olarak algılamak abartı mıdır sizce?

 

 

Bu makale, 23 Aralık 2005 tarihinde www.haberkusagi.com internet sitesinde yayınlanmıştır.

Yorumunuzu yazın...

    Wednesday the 9th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©