DÖRT ASIR ÖNCE BİR TEMEL ATMA TÖRENİ (4.1.2006 www.haberkusagi.com)

Yazdır

Bundan tam 396 yıl önce bugün (4 Ocak 1610), Osmanlı Devleti’nin payitahtı güzel İstanbul, çok özel bir gün yaşıyordu. Osmanlı tahtında bulunan 20 yaşındaki genç padişah Sultan I. Ahmed Han, ceddinin geleneğini sürdürerek İstanbul’a muhteşem bir eser daha kazandıracak olmanın heyecanı içindeydi.

 

Başta Sadrazam Kuyucu Murad Paşa, Şeyhülislam Hocazâde Hacı Mehmed Efendi ve Padişahın hocası Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi olmak üzere devletin diğer ileri gelenleri, icra edilecek merasim için yerlerini almışlardı. İstanbul halkı geçen hafta Ramazan Bayramı'yla gelen mutluluğun ardından yeni bir sevinci, denizin kokusunu getiren rüzgârın ezan sesine benzeyen uğultusu ve serpiştiren kar taneleri altında doyasıya yaşıyordu.

 

Nasıl yaşamasınlar ki, Sultan Osman Han Gazi'nin torunu bu genç ve dindar padişah, temeli atılacak cami için Atmeydanı’nda temin edilen geniş arsada ilk kazmayı, daha üç ay evvel besmeleyle vurmuş, kazılan toprakları eteğiyle taşımıştı. O günden sonra her hafta kazı mahalline düzenli olarak gelmiş ve çalışan işçileri teşvik için bu hizmetini tekrarlamıştı.

 

İnşaat mahalli nihayet temel atılmak için hazır hâle gelmişti. İşte bu kutlu günün kutlu bir anında Padişahın bir göz işaretiyle Şeyhülislam ellerini açmıştı. Dine, devlete ve millete hizmeti geçen, başta ebediyete intikal etmiş Osmanlı padişahları, vezirler, âlimler, şehitler ve gaziler için dualar edilmişti. Yapılacak olan 6 minareli bu caminin temellerine ilk taşı, ahalinin getirdiği tekbirlerle birlikte yine Padişah besmeleyle koymuştu. Bu sırada kendisine Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa yardım ediyordu.

 

7,5 yıl kadar süren inşaatın sonunda ortaya muazzam bir külliye çıkmıştı. İstanbul’un minarelerle bezeli o meşhur siluetini meydana getiren en önemli yapılardan biri olan bu mabet, 9 Haziran 1617 Cuma günü yine büyük bir merasimle ibadete açılmıştı. Cami avlusuna padişah için “Otağ-ı Hümayun” kurulmuş, devlet erkânına ziyafet verilmiş, fukaraya sadakalar dağıtılmıştı.

 

Ne yazık ki genç padişah, temel açma ve atma merasimlerinden ibadete açıldığı güne kadar, yakın ilgisini üzerinden eksik etmediği bu zarif caminin hazzını ancak 5 ay kadar tadabildi. 22 Ekim 1617’de 28 yaşını bile doldurmadan genç yaşta vefat etti.

 

Hazret-i Peygamber’e olan bağlılığı o kadar ileri idi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır. O şiir şudur:

 

N’ola tacım gibi başımda götürsem dâim

Kademi nakşını ol hazret-i şâh-ı rusülün

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir

Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün

 

(kadem: ayak, rusül: resuller, peygamberler, gülzâr: gül bahçesi)

 

4 asırdır dimdik ayakta duran, İstanbul’un medar-ı iftiharı, ülkemize gelen her yabancının mutlaka ziyaret ettiği ve içindeki 20000’i aşkın çininin renginden dolayı “Mavi Cami” dedikleri Sultan Ahmed Camii'ndeki bir sütunda asılı bir tabloda bu şiiri görebilirsiniz.

 

 

Bu makale, 4 Ocak 2006 tarihinde www.haberkusagi.com internet sitesinde yayınlanmıştır.

Yorumunuzu yazın...

    Wednesday the 9th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©