CADI KAZANINDA SİYASET YAPMAK (4.7.2017 Yeni Çağrı)
Rahmetli Yılmaz Öztuna devletleri, cihan devleti, büyük devletler ve diğerleri diye sınıflandırdıktan sonra cihan devleti tarifini şöyle yapmıştı: Dünya üzerindeki hiçbir devletin, dünyanın herhangi bir yerinde, kendisinden habersiz ve izinsiz operasyon yapamadığı devlet. Bir zamanlar cihan devleti Osmanlı idi. Sonra İngiltere oldu. Şimdi ise Amerika Birleşik Devletleri bu rolü üstlenmiş durumda. İngiltere’nin 200 sene boyunca bu görevi nasıl yaptığı ortada. Dünyanın doğusundan batısına iliklerine kadar sömürülen sömürgeler. Milyonlarca insanın ölmesi, yaralanması ve nihayet mutsuzluğu üzerine kurulmuş “üzerinde güneşin batmadığı” bir imparatorluk.
İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren “cihan devleti” unvanını ABD taşıyor. Taşıyor taşımasına da, dünyanın jandarmalığı pahasına Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta ve daha pek çok ülkede neler yaptıklarına bütün dünya şahit oldu. Müdahale ettiği her coğrafyaya kargaşa, savaş ve ölüm getirdi. Hâlbuki insanlığa huzur ve sükûn lazımdır. ABD’nin İngiltere ve diğer Batı ülkeleriyle birlikte operasyon düzenlediği bütün ülkeler, özellikle de Müslüman ülkeler şu anda istikrarsızlık batağında debelenmektedir. Bir “cihan devleti”nin görevi herhâlde huzur ve sükûnu bozmak, girdiği her yeri istikrarsız hâle getirmek olmamalıdır. Ancak 20 Ocak 2017 tarihinden beri ABD’nin başkanlık koltuğunda oturan Donald John Trump’ın seçim dönemindeki sloganının “Önce Amerika!” olduğu göz önüne alınırsa, Amerika’nın refahı ve mutluluğu uğruna dünyanın daha pek çok noktasında huzur ve sükûnun bozulacağını öngörebiliriz.
Nitekim istikrarsız hale getirilen ülkeler kervanına katılan son ülke beklenmedik bir şekilde Katar oldu. 1550’lerden 1916’ya kadar Osmanlı hâkimiyetinde bulunan bu ülke 1971’e kadar İngiltere himayesinde kaldı. 3 Eylül 1971’de bağımsızlığını kazandı. Hâlen Osmanlı’nın tayin ettiği kaymakamların torunları tarafından idare ediliyor.
Bir ay önce Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın, Doha yönetimiyle bütün diplomatik ilişkilerini kesmesi, bu dört ülkeye kısa süre sonra Yemen, Libya, Maldivler, Moritanya, Komor Adaları ve Somaliland’ın da katılmasıyla patlak veren kriz devam ediyor.
ABD Başkanı hemen ertesi günü ve daha sonraki açıklamalarında "Ortadoğu ziyaretimde, radikal ideolojilerin artık finanse edilemeyeceğini söylemiştim. Liderler Katar'ı işaret etmişti. Katar, tarihsel olarak çok üst düzeyde teröre destek vermektedir. Terörizmin finansmanını durdurmalıyız. Görüşmelerimiz sonrasında Katar'a terörün finansmanını sona erdirmesi için çağrıda bulunmaya karar verdik." diyerek bu krizdeki rolünü ifşa etmişti.
Son olarak 10 gün önce Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, Doha yönetimine 13 maddelik bir talep listesi yollayarak ablukanın sona erdirilmesi için listedeki maddelerin yerine getirilmesini şart koştu. Katar’a uygulanan ticaret ve diplomatik ambargonun kaldırılması için yerine getirilmesi istenen maddeler arasında El-Cezire televizyonunun kapatılması ve İran'la olan ilişkilerin kesilmesi, Müslüman Kardeşler gibi gruplarla ilişkilerin sona erdirilmesi, Türk birliklerinin Katar topraklarından çıkarılması, bu şartlara uyulup uyulmadığının her ay kontrol edilmesi de var. Kuveytli aracılar vasıtasıyla Katar’a iletilen listedeki diğer bir maddeye göre, Katar diğer Arap ve Körfez ülkeleri ile askeri, siyasi, sosyal ve ekonomik hususlarda olduğu gibi finansal konularda da uyum içinde bulunacaktı.
Bütün bu şartların yerine getirilmesi, söz konusu ülkeyi “bağımsız” bir devlet olmaktan çıkaracağı düşünülürse esas amacın uzlaşma olmadığı anlaşılır. Katar karşıtı ittifakın içindeki ülkeler, kendilerine Katar’a iletilmesi için dikte ettirilen bu listenin, aslında ileride kendi “bağımsızlıklarını” da tehlikeye atacağını fark etmiş olmalılar ki Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Enver Muhammed Gargaş “Katar’da bir rejim değişikliğinin amaçlanmadığını” açıklama ihtiyacını hissetti.
Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman el-Sani, 4 Arap ülkesinin körfezdeki krizin sona ermesi için şart koştuğu 13 maddelik talep listesini reddetti. Katar kendisine 5 Haziran'dan beri uygulanan ambargoya rağmen, elindeki sınırsız zenginlik sayesinde Türkiye ve İran'dan gıda ithalatı yaparak nerdeyse sonsuza kadar dayanabileceğini hesap ediyor. Bu iki ülkenin de Katar’ın bu talebini memnuniyetle karşılayacakları anlaşılıyor.
Bu arada diğer bölge ülkeleriyle birlikte Katar’ı da Birinci Dünya Harbi’nde Osmanlı’dan koparan İngiltere’nin “Osmanlı torunu” Dışişleri Bakanı Boris Johnson (kendisi Osmanlı Devleti'nin son döneminde Maarif ve Dâhiliye Nazırlığı yapmış olan Ali Kemal Bey’in torunudur), Katar’a dayatılan taleplerin makul olmadığını ima ettiği açıklamasında şöyle dedi: “Körfez birliği ancak ilgili tüm ülkelerin ölçülebilen ve gerçekçi olan şartları görüşmeye istekli olması durumunda sağlanabilir. İngiltere, Körfez ülkelerine mevcut krizi daha da tırmandırmamalarını ve bölgedeki insanların gündelik hayatlarını etkileyen mevcut ambargo ve kısıtlamaları kaldırmanın bir yolunu bulmalarını istiyor.” 1971’e kadar şu andaki İngiltere kraliçesine bağlı olan Katar’ın düştüğü bu durum karşısında, İngiltere’nin duruma bu sözlerden daha fazla müdahil olacağı kanaatindeyim. Tabii ki kendi yüksek çıkarları doğrultusunda.
ABD ise Katar konusunda kabuğuna çekilen ve mevcut durumu kabullenen bir politika yerine atak bir tutumu tercih eden Türkiye’nin başına başka dertler açmak peşinde. Suriye’deki iç savaş altıncı senesini sürerken ABD’nin sözüm ona aklı başına yeni geldi. Milyonlarca insan öldükten ve yaralandıktan sonra buradaki krizi bitirmeye soyundu. Ama “stratejik ortağı” olan Türkiye ile değil de bizim terörist kabul ettiğimiz gruplarla işbirliği yaparak ve onlara ağır silahlar vererek. Bunu da bölgedeki durumla en ilgili ülke olan Türkiye’nin, burnunun dibinde bir Kürt devleti kurulmasına kanının son damlasına kadar karşı çıkacağını ilan etmesi pahasına yapmaktadır.
İşte kıymetli okuyucularım bütün bu açıklamalarımdan sonra bir cadı kazanı olduğunu anladığımız bölgemizde en tutarlı politikanın ne olduğunu tam olarak hiç kimsenin bildiği kanaatinde değilim. Bu durumda devlet yetkililerimize tercih edecekleri politikalar ve alacakları kararlar konusunda isabet kaydetmelerini dilemekten başka ne yapılabilir?
Bu makale, 4 Temmuz 2017 tarihli Yeni Çağrı Gazetesi'nde yayınlanmıştır.