İZİNİN TOZUNA SÜRSEM YÜZÜMÜ (22.8.2017 Yeni Çağrı)

Yazdır

Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Anadolu’da yaşamış, tasavvuf ehli ve halk şairi bir zat olan Yunus Emre’nin ilahileri, daha söylenip yazıldığı tarihten itibaren dilden dile dolaşmaya, ezberlenip okunmaya başlanmıştır. Sade bir üslupla yazdığı ilahileri günümüzde de Anadolu’da ve Balkanlarda Müslüman halk tarafından zevkle okunmaktadır. Bütün dünyadan hacı adaylarının, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye coşkun bir nehir gibi aktığı şu günlerde, onun Peygamber Efendimize aşkını ifade eden ilahisini hatırlayalım:

Araya araya bulsam izini,

İzinin tozuna sürsem yüzümü,

Hak nasip eylese görsem yüzünü,

Ya Muhammed canım arzular seni.

Bir mübarek sefer olsa da gitsem,

Kâbe yollarında kumlara batsam,

Hub cemalin bir kez düşte seyretsem,

Ya Muhammed canım arzular seni.

Ne güzel söylemiş değil mi? Özellikle “izinin tozu” müthiş bir ifade… Cenabı Hakk’a şükürler olsun ki 1385 sene önce bu dünyadan ayrılan Peygamber Efendimizin sevgisi, 2 milyara yakın Müslümanın kalbinde bugün de ilk günkü tazeliğiyle yaşamaktadır.

PEYGAMBER AŞIĞI VALİDE SULTAN

Sultan İkinci Mahmud Han’ın hanımı ve Sultan Abdülmecid Han’ın annesi Bezmiâlem Valide Sultan şöyle demişti:

Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl

Zuhurundan Bezmiâlem oldu vâsıl

Bu mübarek hanım, yazdığı bu mısraları kazdırarak aynı zamanda mühür olarak kullanmıştır. Oğlu Sultan Abdülmecid Han da Mescid-i Nebî’ye ve Hücre-i Saadet’e en çok hizmet eden padişahlardandır. Padişah olunca, Mescid-i Nebî’nin tamir ve tezyini için 750 bin Osmanlı altını sarf etti. Mescid-i Nebî’nin bulunduğu yerin ve arka kısmındaki revakların sütunlarını ve kubbelerini gayet müzeyyen bir şekilde yaptırdı. Hazret-i Fâtıma’nın hücresini ve onun bitişiğindeki Ezvâc-ı Tâhirât’a ait dokuz hücrenin yerlerini tamir ve tezyin ettirdi. Ayrıca Mescid-i Nebî’nin o zamanki dört minaresinin hepsini tamir ettirdi. Beşinci minareyi daha sonra kardeşi Sultan Abdülaziz Han yaptırmıştır.

İNSANLARIN EN ÜSTÜNÜ…

Son devrin büyük âlimlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Peygamber Efendimizin üstünlüğünü şu şekilde ifade etmiştir: “Her Peygamber kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed Aleyhisselâm ise, her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan onun üstünde değildir. Bu güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, onu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın onu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın, onu tenkit edecek iktidarı yoktur.”

Allahü Teâlâ “Levlâke levlâk lemâ halaktü’l-eflâk.” yani “Sen olmasaydın, gökleri, âlemleri yaratmazdım!” buyurmuştur. Bu hadis-i kudsî Marifetnâme, Mevâhib-i Ledünniyye, Envâr-ı Muhammediyye ve Mektubat-ı İmam-ı Rabbânî kitaplarında yazılıdır.

Muhammed Aleyhisselam “Mahbûb-i Rabbi’l-âlemîn”dir. Yani Allahü Teâlâ’nın sevgilisidir. Allahü Teâlâ bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün üstünlükleri, bütün güzellikleri sevgilisinde toplamıştır. Sözleri gayet tatlı olup gönülleri alır, ruhları cezbederdi. Güzel huyu, yumuşaklığı, affı, sabrı, ihsanı, ikramı o kadar çoktu ki, herkesi hayran bırakırdı. Görenler ve işitenler seve seve Müslüman olurdu. Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zaman, hiçbir çirkinlik ve hiçbir kusur görülmemiştir.

KABR-i SAADETİ ZİYARET

Yeryüzünde Kâbe-i Muazzama ve etrafındaki Mescid-i Haram’dan sonra en mübarek yer Medine’deki Mescid-i Nebî’dir. Bir hadis-i şerifte “Benim mescidimde kılınan namaz, Mescid-i Haram dışındaki bütün mescitlerde kılınan namazlardan bin kat daha sevaptır.” buyurulmuştur.

Peygamber Efendimizin mübarek kabrini ziyaret etmek, ibadetlerin en kıymetlilerindendir. “Beni ziyaret edene şefaatim vacip olur.” buyurmuştur. Bu hadis-i şerifi İbn Huzeyme, Bezzar, Dârekutnî ve Taberânî haber vermektedir. Yine Dârekutnî, Taberânî ve İmam Mâlik’in bildirdiği bir hadis-i şerifte “Haccedip kabrimi ziyaret eden kimse, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur.” buyurulmuştur. Peygamber Efendimizin minberi ile kabr-i şerîfi arasına “Ravda-i Mutahhara” denir. Burası Cennet bahçelerindendir. İzdiham sebebiyle buraya hacılar gruplar halinde alınmaktadır. Giren gruptaki son kişi çıkmadan sırada bekleyen grup içeri alınmadığından, verilen sürenin tamamını değerlendirmeli, burada çokça kaza namazı kılmalıdır.

Daha sonra edeple Hücre-i Saadet’in önüne gelinir. Yüzü Peygamber Efendimizin kabrine dönerek sırası ile Peygamberimizin, Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer’in kabirleri ziyaret edilip dua edilir. Suudi Arabistan hükûmetinin resmî inancı Vehhâbîlik olduğundan özellikle kabirlerde el açarak dua edenlere mâni olmaktadırlar. Bu mübarek yerde Vehhâbî din adamı ve askerlerle bu konularda tartışmamalı, el kaldırmadan sessizce dua etmeli, Peygamber Efendimizin mübarek kabr-i şerifi önünde, içinde bulunulması gereken ruh halinden çıkmamalı, hacılar için hazırlanmış manevi rızıklardan bol bol toplamaya çalışmalıdır.

Bu yazı yayınlandığında ben de Cenabı Hak nasip ederse Mekke-i Mükerreme’de olacağım. O mübarek yerlerde akrabalarım, arkadaşlarım, komşularım ve Türkiye’deki ve bütün dünyadaki Müslümanlar için dua edeceğim. Ülkemizin ve bütün Müslümanların dirliği, birliği, din ve dünya saadeti için Cenabı Hakk’a yalvaracağım. Selametle kalın.

 

Bu makale, 22 Ağustos 2017 tarihli Yeni Çağrı Gazetesi'nde yayınlanmıştır.


http://www.yenicagri.com/wp-content/uploads/2017/08/yeni-cagri-gazetesi-22-agustos-2017-sali-tarihli-gazete-sayfalari-6.jpg

 

Yorumunuzu yazın...

    Friday the 6th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©