MEDİNE-İ MÜNEVVERE: AŞK ŞEHRİ (5.9.2017 Yeni Çağrı)
Peygamber efendimiz hicri 53, miladi 51 yaşında iken Cenabı Hakk’ın izni ile Medine-i Münevvere’ye hicret etti. 9 Eylül 622 günü sabah erkenden evinden çıkarak öğleden sonra Hazreti Ebû Bekr’in evine geldi. O gece beraberce yola çıkarak Mekke-i Mükerreme’nin 5,5 kilometre güneydoğusunda bulunan Sevr Dağı’ndaki mağaraya geldiler. Denizden 759 metre yüksek olan bu dağın yolu çok bozuk idi. Mübarek ayakları kanadı. Mağarada üç gece kalıp 13 Eylül Pazartesi gecesi çıktılar. Bir hafta yolculukla 20 Eylül 622 günü Medine’de Kuba köyüne geldiler. Eylül’ün 23. gününü de burada geçirip 24 Eylül 622 Cuma günü Medine’ye ulaştılar. Ensar-ı kiram, büyük küçük o yüce peygamberi şöyle karşılıyorlardı:
Ay doğdu üzerimize,
Veda tepelerinden.
Şükür gerekti bizlere,
Allah'a davetinden.
Ey bizden seçilen elçi,
Yüce bir davetle geldin.
Sen bu şehre şeref verdin,
Ey sevgili hoş geldin!
Nasıl ki Mekke-i Mükerreme, Peygamber Efendimizin doğduğu, kendisine peygamber olduğunun bildirildiği, ilk vahyin indiği, İslam dinini yaymaya başladığı ve hayatının 51 senesini geçirdiği şehirse, Medine-i Münevvere de Hicret’te ona kucak açan ve hayatının son 10 yılını geçirdiği diğer mübarek şehirdir.
EN KIYMETLİ CAMİLER
Yeryüzündeki camilerin en kıymetlisi Kâbe-i Muazzama, sonra bunun etrafındaki Mescid-i Haram, sonra Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Nebî’dir. Sonra Kudüs’teki Mescid-i Aksâ, sonra, Medine-i Münevvere civarındaki Kuba mescididir.
Mescid-i Nebî, Peygamber efendimiz hicret ettiği zaman devesinin ilk çöktüğü yerde Ashab-ı Kiram ile birlikte temeline ilk taş mübarek elleriyle bizzat kendisi tarafından konularak inşa edilmiştir. Mescid içinde Resûlullah’ın “sallallahü aleyhi ve sellem” kabr-i şerifi ile caminin o zamanki minberi arasında bulunan yere Ravda-i Mutahhara denir. O zamanki minber-i şerif üç basamak ve bir metre yüksek idi. 1256 Ramazan’ında çıkan yangında tamamen yandı. Çeşitli yıllarda, çeşitli minberler yapılmış, bugünkü 12 basamaklı mermer minberi Sultan Üçüncü Murad Han 1590’da İstanbul’dan göndermiştir.
PEYGAMBER ÂŞIKLARI
Mekke-i Mükerreme’deki hac ibadetini tamamlayarak hacı olan 100 bine yakın vatandaşımız, şu günlerde Medine-i Münevvere’ye intikal etmeye başladılar. Onların kalbi şimdi, Peygamber efendimizin kabr-i şerifini ziyaret edecek olmanın heyecanıyla atıyor. Memleketimizde sevilerek okunan Mevlid-i Şerif şairi Süleyman Çelebi’nin:
Biz kamumuz kullarız sen şâhsın
Gönlümüz içinde rûşen mâhsın
Ümmetin olduğumuz devlet yeter
Hizmetin kıldığımız izzet yeter
dediği gibi ümmeti olmakla şereflendiğimiz ve gönüllerimizin içinde parlak bir ay gibi olan o yüce Peygamberin huzuruna çıkmak için sabırsızlanıyorlar.
KABR-İ ŞERİFİ ZİYARET ADABI
Yeryüzünde Kâbe-i Muazzama ve bunun etrafındaki Mescid-i Haram’dan sonra en mübarek yer olan Mescid-i Nebî’nin fazileti ve ziyaret edilmesi hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Ayrıca “Minberimle Âişe’nin hücresi arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir.” buyurduğu Ravda-i Mutahhara bu caminin içindedir. Peygamber efendimiz Hazreti Âişe’nin hücresinde vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir.
Günümüzde Ravda-i Mutahhara’ya hacılar grup grup alınmaktadır. Sıradaki grup, içerde bulunan gruptaki son kişi namazını bitirip çıktıktan sonra alındığından bu mübarek mekânda mümkün mertebe çokça nafile ve kaza namazı kılmalıdır. Minberin direği sağ omuzu hizasına gelen yere tesadüf ederse büyük saadet olur. Çünkü Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” burada kılardı. Duadan sonra kalkıp edeple Hücre-i Saadet’in önüne gelinir. Resûlullah’ın kabrinin hizasında, mübarek yüzüne karşı edeple durulur. “Esselâmü aleyke yâ seyyidî, yâ Resûlallah!” denilir. Emanet olan selamlar söylenir. Sonra salevat okunup dilenen dualar okunur. Yarım metre sağa gelinip “Esselâmü aleyke yâ halîfete Resûlillah! denilerek Hazreti Ebû Bekr’e selam verilir. Sonra yarım metre sağa gidilip Hazreti Ömer’e de aynı şekilde selam verilir. Sonra memleketteki akraba ve ahbaplardan hediye olarak gönderilmiş hatm-i şerif, hatm-i tehlil ve diğer okumalar tek tek sayılarak sevabı Peygamber efendimizin ve mübarek arkadaşlarının ruhlarına bağışlanır. Kendine, ana babasına ve dua etmesini istemiş olanlara ve bütün Müslümanlara dua edilir. Oradaki Suudi görevlilerin bekletmemesi sebebiyle bütün bunlar için zaman yetmezse, ısrar ve münakaşa etmemeli, duaları dışarıda Peygamber efendimiz ve iki halifesinin kabirlerinin üzerini örten Kubbe-i Hadrâ yani Yeşil Kubbe’yi gören herhangi bir yerden yapmalıdır.
MEDİNE’DEKİ ZİYARET YERLERİ
Medine-i Münevvere’de kalınan süre içinde, dilediği zamanlarda Mescid-i Nebî’nin hemen bitişiğindeki Cennetü’l-Bakî’deki mezarları, Mescid-i Kuba ile Mescid-i Kıbleteyn’i ve Uhud şehitlerini ziyaret etmelidir.
Uhud muharebesinde şehit olan 70 sahabenin kabirlerinin bulunduğu kabristan muhakkak ziyaret edilmelidir. Günümüzde kabristanın etrafı çevrili olup orta yerinde seyyidü’ş-şüheda Hazreti Hamza, Abdullah bin Cahş ve Mus’ab bin Umeyr’in defnedildiği kabir görülmektedir.
Cennetü’l-Bakî, Hazreti Osman başta olmak üzere sahabeden pek çok kişinin mezarlarının bulunduğu kabristandır. Mescid-i Nebî tarafındaki girişin ilerisinde sağda, on iki imamdan Hazreti Cafer-i Sadık, Muhammed Bâkır, Zeynelabidin ve Hasan, bunların önünde Hazreti Abbas ve Peygamber efendimizin kızı Hazreti Fatıma’nın kabirleri vardır. Bunların sol tarafında Peygamber efendimizin diğer üç kızının ve hanımlarının kabirlerinin bulunduğu adalar yer alır. Bunların solunda sahabeden Süfyan bin Haris ile Âkil ibn Ebî Talib’in kabirleri vardır. Bunların ilerisinde İmam-ı Malik, daha ilerde Peygamber efendimizin oğlu Hazreti İbrahim’in kabirleri bulunur. Daha ileride Peygamberimizin süt annesi Hazreti Halime ve bir kısım Uhud şehitlerinin mezarları vardır. Nihayet kabristanın en ucunda Hazreti Osman efendimizin mezarının yer aldığı adaya ulaşılır.
Bütün bu mübarek kabirleri, Suudi görevlilerin uyarmasına mahal vermemek için el kaldırmadan ve içinden okuyarak hürmet ve edeple ziyaret etmelidir.
Hep dediğimiz gibi bu mübarek ve mukaddes mekânları ziyaret etme bahtiyarlığına erenlere, kavuştukları nimetler afiyet olsun. Darısı gidemeyenlerin başına…
Bu makale, 5 Eylül 2017 tarihli Yeni Çağrı Gazetesi'nde yayınlanmıştır.