SÜPER GÜÇ NE YAPAR? (23.1.2006 www.haberkusagi.com)
Sabah iş yerine gidip akşam dönen, hayatta bakmakla yükümlü olduğu kendi ev halkının geleceğinden başka sorumluluğu olmayan “sade” bir vatandaş için refah ve mutluluk nedir? Nüfusun bu sınıfa giren çok büyük bir bölümü için bu sorunun cevabı çok da uzun ve karmaşık değildir. Anadolu tabiriyle “namerde muhtaç olmadan” çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek; ırz, can ve mal emniyeti; din ve vicdan özgürlüğü, pek çok insan için yeterli ihtiyaçlardır.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayan Batılı ülkeler, sömürge paylaşımında anlaşamayarak aradan daha 20 yıl geçmeden birbirlerine girdiler. İşin içine ABD ve Japonya da girince İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Milyonlarca insan bu savaşlar sırasında can verdi. Milyonlarcası sakat kaldı, yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Dünyayı yönetmeye soyunanlar, hem kendi vatandaşlarına hem de diğer dünya milletlerine kan ve göz yaşından başka bir şey vermediler.
Daha sonraki dönemde değişen bir şey olmadı. Dünyanın jandarması olduğunu iddia eden ve kendilerini “süper güç” olarak tanımlayan ABD ve Rusya’nın uygulamalarını, bizler yaşadığımız dönemde gördük. Kan, kan ve yine kan...
Nihayet zaman içinde süper güç sayısı bire indi. Onun da uygulamalarını hep beraber ibretle seyrediyoruz. Dünyaya nizam verme adına, Irak’ta yaşayan 25 milyon insana reva görülen muamele, insaf ve izan sahibi her insanı derinden üzmektedir. Özellikle orta ve güney Iraklılar nerdeyse eski liderleri zalim Saddam’ı arar hale gelmiştir.
İşte böyle bir ortamda, Osmanlı medeniyeti ve yönetimi dünyada yükselen bir değer olarak insanların ilgisini çekmektedir. Son 5 senedir çeşitli ülkelerin yanı sıra ülkemizde de televizyon kanallarında, gazetelerde Osmanlı ile ilgili programlara, yazı dizilerine ve röportajlara sıkça rastlamaktayız. Ben dünyadaki bu eğilimi, Osmanlı’nın şu veya bu zamanda yönettiği 23 milyon kilometrekarelik coğrafyada yaşayan insanların, hiçbir zaman o devirlerdeki kadar mutlu olmamasına ve içten içe o eski günleri aramasına bağlıyorum.
Sözü daha fazla uzatmadan vereceğim bir örnekle yazımı noktalıyorum. Bağdat, biri Kanunî Sultan Süleyman tarafından 1534, diğeri de Sultan Dördüncü Murad tarafından 1638 yılında olmak üzere iki defa muhasara edildi. Her iki fetihten sonra asker şehir dışında bekletildi. Şehre sokulmadı. Hayatı çok çetin şartlarda, zorluklar içinde geçen asker arasında, ola ki birkaç tanesinin şehir halkının malına veya canına zarar vermesinden endişe edildi ve bu titizlik gösterildi.
Bir de Amerikan tanklarının 9 Nisan 2003 günü Bağdat'ın ortasındaki Tahrir Meydanı’na girmesinden sonra yaşananları gözünüzün önüne getirin.
Osmanlı bir zamanların süper gücüydü. ABD de kendisine süper güç diyor. Gel gör ki o nerede, bu nerede?
Bu makale, 23 Ocak 2006 tarihinde www.haberkusagi.com internet sitesinde yayınlanmıştır.