SULTAN FATİH'E İFTİRA ETMEK… (13.1.2018 Türkiye)
Ateist olduğunu, katıldığı pek çok televizyon programında göğsünü gere gere ilan eden bir jeoloji profesörü, geçtiğimiz günlerde şu talihsiz cümleleri kurdu: “Fatih'in Müslümanlığı dahi tartışılıyor. Sekreterine ‘Ben Muhammed'in dediklerine inanmıyorum.’ demiş. Bunu söyleyen de Bayezid'in kendisi, oğlu…"
BOZACININ ŞAHİDİ ŞIRACI
Mahut şahıs iki sene önce bu konuyu gündeme getirdiğinde yine infial uyandırmış ve kendisine delili sorulmuştu. Delil diye önümüze koyduğu şey, Julian Raby (d. 1950) isminde bir profesörün 1982 yılında Oxford Art Journal dergisinde yayınlanan “A Sultan of Paradox: Mehmed the Conqueror as a Patron of the Arts” yani “Bir Paradoks Sultanı: Sanatın Hamisi Olarak Fatih Mehmed” başlığını taşıyan makalesiydi. 1930’lu yıllarda Cambridge’te hukuk tahsili görmek üzere İngiltere’ye gelmiş Iraklı bir Yahudi’nin oğlu olan Raby, makalesinin sonunu şöyle kafa karıştırıcı ifadelerle bağlıyor:
“Mehmet, oğlu Bayezid tarafından Muhammed'e inanmamakla suçlanmıştı; başkaları ise, belki de daha isabetli olarak, onu hiçbir dine iman etmemekle suçlamışlardı. Herhangi bir kültüre inancı olmadığı eklemesini de yapabiliriz. Bu da bir suçlama mıdır?”
Raby makalesinin sonunda verdiği kaynakların başına, Alman tarihçi Franz Babinger’in (öl. 1967) ilk defa 1953’te yayınlanan Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı isimli kitabını yerleştirmiş. Bu kitaba baktığımızda aynı isnatlarla karşılaşıyoruz. Halil İnalcık tarafından da güvenilmez bir tarihçi olarak nitelenen Babinger, bir ilim adamına yakışmayacak şu muğlak ifadeleri kullanıyor:
“Mehmed'in kişisel sohbetlerinde sapkın fikirlere karşı büyük sempati sergilediğini biliyoruz. Ama devletin başı olarak İslam’ın Sünni mezhebini katı bir biçimde dayattığını ve halk arasındayken kendisinin de bu kurallara uyduğunu biliyoruz. Ayrıca yıllar geçtikçe farklı dinlere ilgi duymaya başlamış olabilir.”
Babinger’in büyük hükümdarı pervasızca, iki yüzlü ve yalancı olarak sunduğu bu hezeyanlarının kaynağı ne peki? İşte o zaman karşımıza Giovanni Maria Angiolello (öl. 1525) isimli Venedikli bir seyahatname yazarı çıkıyor.
KUYRUK ACISI OLAN BİR VENEDİKLİ
Angiolello, Fatih Sultan Mehmed Han’ın 1470’teki Eğriboz kuşatması sırasında kardeşi Francesco ile birlikte esir alındı. Kardeşi idam edildi, kendisi ise İstanbul’a getirilerek Fatih’in oğlu Şehzade Mustafa’nın İtalyanca hocası olarak görevlendirildi. Şehzade’nin 1474’te ölmesi üzerine İstanbul’a getirildi. Burada bazı devlet hizmetlerinde bulundu ve maliye ile ilgili bir dairede görev yaptı. Fatih’in vefatından sonra Sultan İkinci Bayezid Han’ın hizmetine girdiyse de 1488’de ülkesine döndü.
İşte asırlar sonra Babinger’in kitabına, ondan da Raby’nin makalesine aldığı söz konusu çirkin isnatların kaynağı, Angiolello'nun kaleme aldığı Historia Turchesca (Türk Tarihi) isimli kitabıdır. Dedikoduya dayanan sübjektif değerlendirmelerin ve kasıtlı tahminlerin yanı sıra kitapta daha başka yanlışlık ve tutarsızlıkların da bulunduğu, eser üzerinde incelemeler yapan tarihçiler tarafından ifade edilmektedir.
OSMANLI TARİHÇİLERİNİN HİÇ Mİ KIYMETİ YOK?
Raby’nin referansı Babinger, ömrü Türk tarihiyle uğraşmakla geçtiği hâlde “çoban millet” diyerek aşağıladığı Türklere olan düşmanlığını her fırsatta dile getirmekten çekinmemiş, Fatih Sultan Mehmed Han’ı “eşcinsel, yıkıcı, cani ve Hıristiyanlığa sempati duyan bir padişah” olarak nitelendirmiştir. Venediklilerin İstanbul’dan gönderdikleri mektuplarda ve yazdıkları eserlerde, bu büyük Türk hükümdarını kötülemek için ona yakıştırdıkları dedikodu türünden söylentileri, gerçek olup olmadıklarını araştırma gereği duymadan kitabına aynen almış, Fatih dönemini birincil ağızdan anlatan Tursun Bey, Kemal Paşazade, Enverî, Edirneli Ruhî ve İdris-i Bitlisî’nin eserlerine bakma ihtiyacı duymamıştır.
Hadi kendisini esir, kardeşini idam eden bir hükümdara olan kinini kusmuş Venedikli Angiolello, koyu Katolik Babinger, yeni yetme Yahudi tarihçi Raby bu iftiraları maksatlı olarak yaptı diyelim. İstanbul’u fethederek Hristiyanlığın kalbini ele geçiren, Ayasofya’yı derhâl camiye çevirerek kıyamete kadar cami olarak kalmasını vasiyet eden bir padişaha böyle iftira edenlere gereken cevap verilmez mi? Fatih Camii, Yedikule Camii, Kireç İskelesi Camii, Şehremini Camii ve daha nice camileri yaptıran, hocaları Akşemseddin Efendi, Molla Gürânî, Molla Hüsrev gibi büyük İslam âlimleri olan, cenaze namazını Şeyh Vefâ Hazretlerinin kıldırdığı, pek çok ilimde olduğu gibi din ilimlerinde de âlim olduğu bildirilen bir padişaha yapılan iftira karşısında yüzlerce Osmanlı tarihinin ne yazdığına bakmak icap etmez mi?
İnsanımızın nezdinde çok yüce bir konuma sahip Müslüman bir hükümdara, birtakım asılsız dedikodulara dayanarak akla ziyan çirkin isnatlarda bulunmak, en azından içinde yaşadığı halkın değerlerine saygısı olan birinin yapacağı şey değildir.
Bu makale, 13 Ocak 2018 tarihli Türkiye Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/genis-aci-fikir-ve-tartisma/600166.aspx