KUR’ÂN-I KERÎM’İN ANLATIMIYLA ESKİ KAVİMLERE GELEN AZAPLAR (1) (21.4.2020) Yeni Çağrı
Mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’den öğrendiğimize göre eski peygamberlerden beş tanesinin kavimlerine, Yüce Yaradan’ın emirlerine karşı gelme ve yasaklarını çiğneme konusundaki azgınlıkları sebebiyle umumi bela gönderilmiş ve toptan helak edilmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan peygamber kıssaları kastedilerek “Andolsun ki onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” (Yûsuf, 12/111) buyurulduğuna göre bu azapların bu kavimlere niçin ve nasıl gönderildiğine, ibret almak maksadıyla bir bakalım.
NÛH KAVMİ
İdris “aleyhisselâm” göğe çıkarıldıktan sonra insanlar azdı. Doğru yoldan ayrıldı. Putlara yani heykellere tapmaya başladılar. Aralarında zulüm, zorbalık, fitne ve ahlaksızlık gibi kötülükler artıp yayıldı. Cenab-ı Hak bunlara Nûh “aleyhisselâm”ı gönderdi. O zaman, 50 yaşında idi. Nice yıl onları dine davet etti. Kendisine sadece oğulları Sâm, Hâm ve Yâfes ile az kimse iman etti. Çoğu kulak asmadı. Kendi oğlu Yâm yani Ken’ân bile iman etmedi. Alay ve işkence ettiler.
Nûh “aleyhisselâm” kavmine beddua etti. Beş yüz yaşından sonra gemi yapması emredildi. Gemi bitince tufan oldu. Müminler ile gemiye bindi. Gemiye binenlerin 80 kişi ve geminin üç kat olduğu Ebû İshak Ahmed b. Muhammed Nîşâpûrî’nin Arâ’isü’l-Mecâlis kitabında yazılıdır. Nûh “aleyhisselâm” gemiye her hayvandan da birer çift aldı. Oğlu Ken’ân’ı da gemiye çağırdı. O ise “Ben dağa çıkar kurtulurum.” dedi. Bir dalga geldi. Oğlunu alıp boğdu. Sular dağları aştı. İnsanlar ve hayvanlar telef oldu. Altı ay sonra yağmurlar durdu. Sular çekildi. Gemi Hakkâri’de Cudi dağına oturdu.
İnsanlar Nûh “aleyhisselâm”ın bu üç oğlundan üredi. Nûh “aleyhisselâm”a bu sebeple “İkinci Âdem” denildi. Sâm’dan Arap, Fars ve Rum, Hâm’dan Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, Yâfes’ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Bering Boğazı’ndan Amerika’ya da geçip yerleşenler oldu.
Nûh “aleyhisselâm” ve kavmi ile ilgili bazı âyet-i kerîmeler:
"Nûh 'Rabbim' dedi, 'Yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi sağ bırakma! Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; günahkâr nankör nesillerden başkasını da yetiştirmezler. Rabbim! Beni, annemi, babamı, inanmış olarak evime girenleri, mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla, zalimleri ise daima helâk et.” (Nûh, 71/26-28)
“Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık; âyetlerimizi asılsız sayanları da suda boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler.” (A’râf, 7/64)
“Nihayet emrimiz geldi ve sular coşup yükseldi. Nûh’a dedik ki: ‘Her tür hayvandan birer çift ile daha önce haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri gemiye bindir!’ Zaten onunla birlikte pek azı iman etmişti.
Nûh, ‘Haydi gemiye binin! Yüzerken de dururken de Allah’ın adını anın. Şüphesiz ki rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.’ dedi. Derken gemi onları, dağlar gibi dalgalar arasında götürmeye başladı. Nûh uzak duran oğluna, ‘Haydi yavrum gel, sen de bizimle birlikte gemiye bin, kâfirlerle beraber olma!’ diye seslendi. Oğlu, ‘Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.’ diye cevap verdi. Nûh dedi ki: ‘Bugün Allah’ın hükmünden ancak onun esirgedikleri kurtulacaktır.’
Derken aralarına dalga giriverdi, böylece o da boğulanlardan oldu. Sonra ‘Ey toprak suyunu yut! Ey gök sen de tut!’ denildi. Su çekildi; hüküm yerini buldu, gemi Cudi’nin üzerine oturdu; ‘Zalimlerin topunun canı cehenneme!’ denildi.” (Hûd, 11/40-44)
“Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: ‘Bizim gözetimimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Buyruğumuz geldiğinde sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift hayvan ile kendileri aleyhinde hüküm kesinleşmiş olanların dışındaki aileni gemiye al; ama o haksızlığa sapmış olanlar konusunda sakın bana bir şey söyleme! Onlar kesinlikle boğulacaklar!’ Yanındakilerle birlikte sen de gemiye yerleştiğinde, ‘Bizi bu zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun!’ de. Yine de ki: ‘Rabbim! Beni bereketli bir yere indir; en uygun şekilde indirip yerleştiren sensin.” (Mü’minûn, 23/27-29)
ÂD KAVMİ
Yemen’de, Hadramut denilen yerde yaşayan Âd kavmine Hûd “aleyhisselâm” peygamber olarak gönderildi. Âd kavminin oğulları, malları, hayvanları ve muhteşem sarayları vardı. Güç, kuvvet, boy ve cüsseleriyle meşhur bu insanlar hem bu güçlerine hem de servetlerine mağrur olup azdılar. Doğru yoldan ve dinlerinden ayrıldılar. Allahü Teâlâ’yı unutarak putlara tapmaya başladılar. Etrafa dehşet saçıyorlar, diğer insanları zulümleri altında inletiyorlardı.
Hûd “aleyhisselâm” kavmini doğru yola kavuşturmak için tebliğ vazifesine başladı. Kavmi kendisine inanmadı. Kendisine kaba davranıp hakaret ettiler. Kavminin ıslah olmayacağını anlayan Hûd “aleyhisselâm” onlara beddua etti.
Âd kavmi sarsar denilen bir rüzgâr ile helâk edildi. Rüzgâr korkunç bir ses çıkararak esiyor, her şeyi saman çöpü gibi savuruyordu. Âd kavmi kasırgadan kurtulmak için tutundukları ağaç ve taşlarla birlikte havaya fırlayarak paramparça oldular. Rüzgâr cesetlerini bile sürükleyip denize attı. Mal ve mülklerinden, İrem denilen bağlarından eser kalmadı.
Hûd “aleyhisselâm” ve kavmi ile ilgili bazı âyet-i kerîmeler:
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra ona tövbe edin ki üzerinize bolca yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın; sakın günahkârlar olup Allah’tan yüz çevirmeyin!” (Hûd, 11/52)
“Anılan Âd kavmi, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve ‘Bizden daha güçlü kim var?’ dediler. Onları yaratan Allah’ın kendilerinden daha güçlü olduğunu düşünmezler miydi? Onlar, âyetlerimizi de inatla inkâr ediyorlardı. Sonunda dünya hayatında onlara alçaltıcı cezayı tattırmak için o kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik. Âhiret azabı ise daha da alçaltıcı olacak, onlara yardım da edilmeyecektir.” (Fussilet, 41/15-16)
“Dediler ki: ‘Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir bize!’
Hûd şöyle cevap verdi: ‘Üzerinize rabbinizden bir öfke ve bir azap inmektedir. Haklarında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim!’
Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalan sayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.” (A’râf, 7/70-72)
SEMÛD KAVMİ
Semûd kavminin ülkesi Hicaz ile Şam arasındaki Hicr denilen bölgede idi. Bunlar Âd kavminden sonra idiler. Âd kavminin başına gelenler kendilerine ulaşmış olacak ki kendilerince tedbir alarak dağları, taşları oyup sağlam sığınaklar yaptılar. Sanatta ve servette epeyce ilerlediler. Zevk ve sefaya dalıp dinlerinden uzaklaştılar. Nihayet ağaçtan ve taştan putlara tapmaya, zulme ve haksızlığa başladılar. Azgın bir kavim hâline geldiler.
Kendilerine Salih “aleyhisselâm” peygamber olarak gönderildi. Dinlemediler, inanmadılar. Mucize istediler. Söyledikleri gibi kayadan deve çıktı, yavruladı. Yine inanmadılar. Deveyi öldürdüler. Nihayet kâfirlere gökten azap geldi. Önce ağaçların yaprakları kızardı, sular kan rengi oldu, insanların yüzü sapsarı oldu. İkinci gün yüzleri kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu. Azabın gelmekte olduğunu anlayıp feryat ettiler. Üçüncü gün yüzleri simsiyah oldu. Bu arada Salih “aleyhisselâm” iman eden birkaç kişi ile şehirden ayrılmıştı. O gün gece yarısından sonra sabaha karşı şiddetli bir sarsıntı ve dağlardan fışkıran ateş ile yurtları altüst oldu. Sarsıntının şiddetinden hepsinin ödleri patladı, helak olup gittiler.
Salih “aleyhisselâm” ve kavmi ile ilgili bazı âyet-i kerîmeler:
“Semûd’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. Onlara, ‘Ey kavmim’ dedi, ‘Allah’a kulluk edin; sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da size bir işaret olarak Allah’ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah’ın toprağında otlasın. Ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar. Düşünün ki Allah Âd kavminden sonra yerlerine sizi getirdi ve yeryüzünde sizi yerleştirdi. Onun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler kuruyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.’
Kavminin ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar, içlerinden zayıf gördükleri kesimden inananlara dediler ki: “Siz Salih’in, rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?” Onlar da ‘Şüphesiz biz onunla ne gönderilmişse ona inanırız.’ dediler. Büyüklük taslayanlar ise, ‘Biz de sizin inandığınızı inkâr ediyoruz.’ diye karşılık verdiler. Derken, o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler, böylece rablerinin emrinden dışarı çıktılar ve ‘Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı bize getir!’ dediler.
Bunun üzerine onları o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler. Salih o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Andolsun ki ben size rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz.” (A’râf, 7/73-79)
“Semûd kavmine gelince, onlara doğru yolu gösterdik ama körlüğü, doğru yolu görmeye tercih ettiler; nihayet kendi yapıp ettiklerinin sonucu olarak alçaltıcı bir yıldırım azabı yakalayıverdi onları! İnanan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.” (Fussilet, 41/17-18)
Lût ve Şuayb peygamberlerin kavimlerinin ahvalini anlatmaya sonraki yazımda devam edeceğim.
Bu makale, 21 Nisan 2020 tarihli Yeni Çağrı gazetesinde yayınlanmıştır.
https://e-gazete.yenicagri.com/basili-gazete-sayfalari/2020/04/21/sayfa-5.jpg