KUR’ÂN-I KERÎM’İN ANLATIMIYLA ESKİ KAVİMLERE GELEN AZAPLAR (2) (23.4.2020) Yeni Çağrı

Yazdır

Mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’den öğrendiğimize göre eski peygamberlerden beş tanesinin kavmine, Yüce Yaradan’ın emirlerine karşı gelme ve yasaklarını çiğneme konusundaki azgınlıkları sebebiyle umumi bela gönderilmiş ve toptan helak edilmişlerdir. Bu azapların bu kavimlere niçin ve nasıl gönderildiğini incelemeye önceki yazımda kaldığım yerden devam ediyorum.

LÛT KAVMİ

Lût “aleyhisselâm” Lût gölü civarındaki Sedum veya Sodom şehri halkına peygamber oldu. Bu insanlar putlara taptıkları gibi livâta yani erkek erkeğe eşcinsel ilişkiye müptela olmuşlardı. Lût “aleyhisselâm” onları bu çirkin işlerinden men etti. Kendisine inanmadılar. Karısı da kendisine ihanet edip inkarcılarla birlikte hareket etti. Ne kadar nasihat ettiyse de kavmine dinletemedi. İsyandan ve fuhuştan vazgeçmediler.

Lût “aleyhisselâm”a kavmine azabın yakında geleceği bildirilince şehirden çıktı. Şehir altüst edildi. Gökten taş yağdı. Şehir yerin dibine geçti. Sonra kaynar sular fışkırıp göl hâline geldi.

Lût “aleyhisselâm” ve kavmi ile ilgili bazı âyet-i kerîmeler:

“Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı. Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: ‘Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bunun için sizden karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da insanlar arasından erkeklerle mi beraber oluyorsunuz? Doğrusu siz haddini aşan bir kavimsiniz!’

‘Ey Lût!’ dediler, ‘Bu tutumundan vazgeçmezsen iyi bil ki sen de kovulacaksın!’ Lût, ‘Doğrusu ben bu yaptığınızdan dolayı sizden nefret ediyorum.’ dedi. ‘Rabbim! Beni ve ailemi, bunların yapmakta olduklarının vebalinden kurtar.’ diye dua etti.” (Şu’arâ, 26/160-169)

“Lût’a gelince o, kavmine demişti ki: ‘Siz, kesinlikle daha önce hiçbir milletten hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz. Siz hâlâ erkeklere yaklaşacak, meşrû yolu kapatacak, toplantılarınızda ahlâk dışı işler yapacak mısınız?’

Kavminin tek cevabı şu oldu: ‘Hadi, doğru söyleyenlerden isen başımıza Allah’ın azabını getir de görelim!’ Lût, ‘Şu ahlâkı bozan topluluğa karşı bana yardım et rabbim!’ diye dua etti.” (Ankebût, 29/28-30)

“Lût’u da peygamber gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Sizden önce insanlardan hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz? Çünkü siz, kadınları bırakıp da cinsel tatmin için erkeklere yanaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddi aşan bir topluluksunuz.’

Kavminin cevabı, ‘Lût ve arkadaşlarını memleketinizden çıkarın! Çünkü onlar fazla temizlik taslayan insanlar!’ demelerinden başka bir şey olmadı.

Biz de onu ve karısı dışındaki aile fertlerini kurtardık. Karısı geride kalan kâfirlerden idi. Ve üzerlerine dehşetli bir taş yağdırdık. İşte gör günahkârların sonunun ne olduğunu!” (A’râf, 7/80-84)

“Nihayet ortalık aydınlanırken korkunç ses onları yakalayıverdi! Ardından yurtlarının altını üstüne getirdik, üzerlerine taşlaşmış çamur yağdırdık!” (Hicr, 15/73-74)

MEDYEN VE EYKELİLER

Medyen halkı Akabe Körfezi’nden Humus Vadisi’ne kadar uzanan Kızıldeniz sahillerinde yaşıyordu. Medyenliler atalarının dininden ayrılmış kötü yollara sapmışlardı. Kendi elleri ile yaptıkları putlara tapıyorlardı. Ticaretle uğraşıyorlar, bütün işlerinde hileye başvuruyorlardı. Alırken büyük ölçekle alıyor, satarken küçük ölçekle satıyorlardı. Yiyecek maddelerini stokluyor, pahalanınca fahiş fiyatla satıyorlardı.

Kendilerine Şuayb “aleyhisselâm” peygamber olarak gönderildi. Şuayb “aleyhisselâm” onlara nasihat etti. Daha önce Nûh, Hûd ve Lût peygamberlerin kavimlerinin başına gelenleri anlattı. Dinlemeyip inkâr ettiler. İnananları da tehdit ederek yurtlarından çıkaracaklarını söylediler. Nihayet azgınlıklarına ve inananlara karşı düşmanlılarına devam eden Medyen halkı üzerine azap gönderildi. Çok güçlü bir ses ve zelzele ile helak edildiler.

Şuayb “aleyhisselâm” kendisine inananlarla birlikte bu defa Medyen’e yakın bir yerdeki Eyke’ye gitti. Eyke halkı da Medyenlilerin bütün kötü özelliklerini taşıyorlardı. Onlar da nasihat kabul etmeyip inkarlarında sabit kaldılar. Nihayet Cenab-ı Hakk’ın azabı geldi. Önce ortalığı kasıp kavuran şiddetli bir sıcaklığa tutuldular. Sular fokur fokur kaynadı. Susuzluktan kıvranıyor sıcak suları içtikçe içleri yanıyordu. Çaresizlikten gölge ve içecek su arıyorlar, bir taraftan öbür tarafa koşuyorlardı. Bu hâl 7 gün devam etti. Sekizinci gün ufukta koyu gölgeli siyah bir bulut çıkıp yükseldi. Bunu gören Eykeliler serinlemek için koşup hepsi bulutun altında toplandılar. Aniden buluttan üzerlerine şiddetli bir ateş yağmaya başladı ve hepsi ateş altında helâk olup gittiler.

Şuayb “aleyhisselâm” ve kavmi ile ilgili bazı âyet-i kerîmeler:

“Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapamayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. İnananları tehdit edip Allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında pusu kurup oturmayın. Düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra o sizi çoğalttı. Bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün! Eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! O, hükmedenlerin en iyisidir.’

Kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: ‘Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!’ Şuayb dedi ki: ‘İstemesek de mi? Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek Allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a dayanırız. Ey rabbimiz! Kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.’

Kavminin inkârcı ileri gelenleri, ‘Eğer Şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka hüsrana uğrarsınız!’ dediler.

Nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. Böylece asıl hüsrana uğrayanlar, Şuayb’ı yalanlayanlar oldu. Şuayb onlardan ayrıldı ve bu arada ‘Ey kavmim!’ dedi, ‘Ben size rabbimizin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!” (A’râf ,7/85-93)

“Medyenliler’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. ‘Ey kavmim" dedi, ‘Allah’a kul olun, âhiret gününü ümitle bekleyin; yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın!’  Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine kendilerini o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler!” (Ankebût, 29/36-37)

“Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı. Şuayb onlara şöyle demişti: ‘Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Bakınız ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. Bunun için sizden bir karşılık beklemiyorum. Benim ecrimi vermek yalnız âlemlerin rabbine aittir. Ölçüyü tam tutun, eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın.  İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın, bozgunculuk yaparak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. Sizi ve önceki nesilleri yaratana saygılı olun.’

Şöyle cevap verdiler: ‘Sen, gerçekten büyü yapılmış birisin! Sen de sadece bizim gibi bir beşersin. Biz senin kuşkusuz yalancılardan biri olduğuna inanıyoruz. Eğer doğru sözlü isen, haydi üstümüze gökten azap yağdır.’

Şuayb, ‘Yaptıklarınızı en iyi bilen rabbimdir.’ dedi. Onu yalancılıkla suçladılar, derken gölge gününün azabı üzerlerine çöküverdi. O gerçekten büyük bir günün azabıydı!” (Şu’arâ, 26/176-189)

“Bunlara kendilerinden öncekilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim’in kavminin, Medyen halkının ve yıkılıp giden beldeler ahalisinin haberleri gelmemiş miydi? Onlara peygamberleri apaçık delillerle geldiler. Demek ki Allah onlara zulmetmiş değildi, asıl onlar kendilerine zulmetmişlerdi.” (Tevbe, 9/70)

Son peygamber Muhammed “aleyhisselâm” vefat edeli 1388 sene oldu. Ancak onun tebliğ ettiği İslamiyet taze ve hiç değişmemiş olarak durmaktadır. Bize düşen, eski kavimlerin başına geldiği gibi azgınlık ve sapkınlık sebebiyle umumi bir bela ve azabı hak edecek konumda mıyız değil miyiz, bunu tefekkür etmektir. İnsanlık olarak Allahü Teâlâ’nın emirlerini dinliyor muyuz, yasaklarından kaçınıyor muyuz, teknoloji, mali ve askeri güç sebebiyle böbürleniyor muyuz, zulüm yapıyor muyuz, şu korona günlerinde derinlemesine düşünsek iyi olur kanaatindeyim.

Bu makale, 23 Nisan 2020 tarihli Yeni Çağrı gazetesinde yayınlanmıştır.

https://e-gazete.yenicagri.com/basili-gazete-sayfalari/2020/04/23/sayfa-05.jpg

 

Yorumunuzu yazın...

    Saturday the 24th. Telif Hakkı © 2012 http://www.ibrahimpazan.com Her hakkı saklıdır.
    Copyright 2012

    ©