AYASOFYA CAMİİ: HÜKÜMRANLIĞIMIZIN TURNUSOL KAĞIDI (30.6.2020) Yeni Çağrı
Osmanlı İmparatorluğu’nun en çalkantılı bir döneminde 33 yıl hükümdarlık yapmış Sultan II. Abdülhamid Han’a, burada tekrarlamaktan haya ettiğim kelimelerle bir kendini bilmez tarafından hakaret edilmesi, Libya’daki meşru hükûmetle yapılan anlaşmalar çerçevesindeki işbirliğimiz sayesinde darbeci Hafter’in yenilgiye uğratılmasından ve Akdeniz’de geniş bir alanda hareket etme kabiliyeti elde etmemizden rahatsız olan Mısır devlet başkanı Abdülfettah es-Sîsî ve Fransa devlet başkanı Emmanuel Macron’un haddi aşan açıklamaları gibi gündemde işlenecek pek çok konu olmasına rağmen öncekinde olduğu gibi bu yazımı da Ayasofya Camii’nin 86 yıl sonra ibadete açılmasına hasretmeyi uygun buluyorum.
Her karış toprağı nice şehitlerin kanlarıyla sulanmış şu mübarek Anadolu topraklarında yaşayan biz Müslümanlar, fethin daha dördüncü gününden itibaren 481 yıl boyunca İstanbul’un en şerefli camisi olarak hizmet vermiş bu ulu mabedin tekrar camiye çevrileceği günü çok bekledik. Geçmişte Hünkâr Mahfili’nin ibadete açılması gibi birtakım teşebbüsler olduysa da bunlar Müslümanları hiçbir zaman tatmin etmedi. Ayasofya’nın o muhteşem mihrabında imam efendi iftitah tekbirini almadıkça ve arkasında cemaat, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin 7,5 m boyundaki Allah “celle celâlüh” Muhammed “aleyhisselâm” levhalarının altında ve mihrabın sağında, hattatı Sultan II. Mahmud Han olan “Allahü lâ ilâhe illâ hüve rabbî ve rabbi’l-âlemîn, Muhammedün nebiyyî sallallahü aleyhi ve sellem”: “Benim ve âlemlerin rabbi Allah’tır ve ondan başka ilah yoktur, Muhammed ‘sallallahü aleyhi ve sellem’ de peygamberimdir.” yazılı büyük levhadan itibaren saf tutmadıkça tatmin olmayacak.
BEKLENTİ ÇOK BÜYÜK
Ayasofya Cami-i Şerifi 1353 hicri senesi Ramazan ayının birinden beri ibadete kapalı. Geçtiğimiz Ramazan ayı hicri 1441 senesinin Ramazan’ı olduğuna göre, Fatih’in emaneti olan bu kadim mabette tam 89 Ramazan ayında namaz kılınmamış demektir. Şimdi bütün milletin beklentisi 90. Ramazan’da bu hasretin artık bitmesidir.
Neden böyle söylüyoruz? Hepinizin malumu olduğu üzere önümüzdeki 2 Temmuz 2020 Perşembe günü Danıştay 10. Dairesi, Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin, Ayasofya’yı müzeye çeviren 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali için açtığı davada tarihî bir karar alacak. Ya davayı reddedecek veya söz konusu Bakanlar Kurulu kararını davacının talebi doğrultusunda iptal edecek. Yani Ayasofya’nın tekrar cami olmasının önünü açacak.
ERDOĞAN: “DANIŞTAY’IN KARARINI BEKLİYORUZ.”
Bu defa beklentinin bu kadar yüksek olmasının sebebi, aynen Ayasofya Camii gibi Fatih Sultan Mehmed Vakfı’na ait olan Kariye Camii’ni müzeye dönüştüren 29 Ağustos 1945 tarihli Bakanlar Kurulu kararını 2019 yılının Kasım ayında Danıştay’ın iptal etmiş olmasıdır. Yani Ayasofya Camii için verilecek karar konusunda artık Danıştay’ın önünde bir emsal karar bulunmaktadır.
Her ne kadar Kariye Camii’nin tekrar camiye döndürülmesinin önünü açan bu kararın uygulanması konusunda, Danıştay 10. Dairesi, İdari Dava Daireleri Kurulunun iptal kararına uygun olarak nihai bir kararı bugüne kadar alıp yayınlamadığı için harekete geçilmedi ise de Ayasofya için durumun çok başka olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bu ülkenin dinamiklerinde tutuşan, yanan bir şey var. Öyleyse şu anda biz hukuk devleti olarak Danıştay’ın kararını bekliyoruz. Karardan sonra atılması gereken adım neyse ona göre gereken adımlar atılır.” İfadelerini kullanmış ve milletin beklentisine gönderme yapmıştı.
GİZLİ BİR KAHRAMAN
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hükûmet ile birlikte bütün vatandaşların sonucunu heyecanla beklediği Ayasofya’yla ilgili bu davayı kim açtı peki? 75 yaşında, emekli bir matematik öğretmeni İsmail Kandemir. Şu anda Bursa’da yaşıyor. 33 yıl süren öğretmenlik hayatının akabinde kendini bu işe adamış. Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği isimli bir dernek kurmuş. Kariye Camii ilgili davayı açıp 2019 yılında kazanan da kendisi. Ayrıca yine Cumhuriyet döneminde, değişik zamanlarda müzeye çevrilen Yedikule İmrahor İlyas Bey Camii ile İznik ve Trabzon’daki Ayasofya Camilerinin tekrar ibadete açılmasını da her biri için ayrı davalar açarak sağlamış. Sadece minaresi kalan ve kalıntıları üzerinde sahne kurulup müzik konserleri verilen Rumeli Hisarı Fetih Camii’ni de mahkeme yoluyla aslına döndüren yine bu saygıdeğer büyüğümüz.
Telefonla görüştüğümde hitap ettiğim gibi söylüyorum, İsmail Abi emekli maaşını, müze olan camileri aslına döndürmek için 26 yıldır açtığı davaların mahkeme masraflarına zevkle harcıyor. Kariye Camii için “Her şey tamam. Sadece bir imam tayinini bekliyor.” diyor. Ama onun esas “Kızılelma”sı Ayasofya. Ölmeden önce onun cami olduğunu görmeyi çok ama çok arzu ediyor.
KARİYE CAMİİ ÖRNEĞİ
İsterseniz şimdi İsmail Kandemir’in son kazandığı dava olan Kariye Camii davasında süreç nasıl işledi ona bir göz atalım. Önce Kariye Camii’ni müzeye çeviren 29 Ağustos 1945 tarihli Bakanlar Kurulu kararına bir bakalım. Dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile kabine üyelerinin imzasını taşıyan karar aynen şöyle:
“Millî Eğitim Bakanlığınca müze ve müze deposu olarak kullanılacak ilişik listede gösterilen vakıf binaların bakım ve onarım giderleri Devlet bütçesinden ödenmek üzere adı geçen Bakanlığa tahsisi, bu Bakanlığın isteği ve Maliye Bakanlığının 5/7/1945 tarihli ve 3121-744-11735 sayılı mütalaası üzerine, Bakanlar Kurulunca 29/8/1945 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Konya: Alâaddin Camii, Karatay Medresesi, Mevlâna Dergâhı, Sırçalı Medrese, Sultan Hanı, Sahip Ata Camii
İstanbul: Fethiye Camii, Kariye Camii, Perizat Hatun Camii
Ankara: Abdulkadiri İsfehanî Mescidi
Eskişehir: Alâaddin Camii
Gaziantep: Handaniye Camii, Nuri Mehmet Paşa Camii
Akşehir: Taş Medrese, İmaret Camii
Aksaray: Zinciriye Medresesi”
DANIŞTAY ÖNCE REDDETTİ
Danıştay 10. Dairesi 12 Mart 2014 tarihli kararında, İstanbul’un tarihî alanlarının önemli parçalarından biri olan Kariye Müzesi’nin ortak miras olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip olduğunu ve müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davayı reddetti.
Davacının söz konusu kararı temyiz etmesi üzerine konu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna taşındı. 26 Nisan 2017’de dosyayı görüşen Kurul, 10. Daire’nin verdiği kararı hukuk ve usule uygun bularak kararın onanmasına hükmetti. Davacı bu sefer de Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek karar düzeltme talebinde bulundu. İdari Dava Daireleri Kurulu, davacının karar düzeltme istemini kabul ederek daha önceki kararı kaldırdı ve temyiz talebini yeniden inceledi.
VAKIF MALLARI AMACI DOĞRULTUSUNDA KULLANILMALI
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, yeniden yapılan inceleme neticesinde Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğuna hükmederek Danıştay 10. Dairesinin verdiği kararı bozdu. Karar, 5’e karşı 6 üyenin oy çokluğuyla alındı.
Kariye Camii’nin Osmanlı döneminde özel hukuk hükümlerine göre vakfedildiği, mazbut Fatih Sultan Mehmet Vakfı’na ait hayrat taşınmazlardan olduğu, hayrat taşınmazların, ibadethane, hastane ve aşhane gibi doğrudan hayır hizmetlerinin ifası için kurulmuş kamu malı niteliğinde olduğu, dolayasıyla bunlar hakkında özel mülkiyet hükümlerinin uygulanamayacağı, ayrıca hayrat taşınmazların, vakfın belirlediği kullanım şekli dışında bir kullanım amacına tahsis edilemeyeceği kaydedilen kararda şu ifadelere yer verildi:
“Bu vakıfların devletin koruması altında olması, devletin istediği zaman ve istediği şekilde vakıf malları üzerinde tasarrufta bulunması anlamına gelmez. Devlet sadece vakıf mallarının amacı doğrultusunda kullanılmasını teminen, kendisine emanet edildiği varlık konumundadır. Bir düzenlemeyle bile hayrat vakıfların, başka bir amaca özgülenmesi hukuka aykırı olacaktır.
Dava konusu Bakanlar Kurulu kararı, kanunda öngörülen şartlardan hiçbirisi gerçekleşmeden alınmış, gerekli şekil şartlarına da uyulmamıştır. Zira; Kariye Camii’nin cami olarak kullanılmasında kanuna ve kamu düzenine aykırılıktan söz edilemeyeceği gibi Bakanlar Kurulu kararına altlık oluşturulmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi’nin herhangi bir teklifi bulunmamaktadır. Öte yandan yapılan tahsis, bir ibadethanenin depo ve müze olarak kullanılması amacına matuf olup şartlar var olsa bile dava konusu işlemi maksat yönünden açıkça sakatlamaktadır. Belirtilen nedenlerle, dava konusu Bakanlar Kurulu kararı, yetki, şekil, sebep, maksat yönlerinden hukuka aykırıdır.”
MİLLET AYNI KARARI BEKLİYOR
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin Ayasofya’yı müzeye çeviren Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay 10. Dairesi’ne 2005’te dava açtığı dava da aynen Kariye Camii davasında olduğu gibi bir hukuk savaşı şeklinde cereyan etti. Şimdi bütün gözler 2 Temmuz 2020 günü verilecek karara çevrilmiş durumda. Daha geçen sene Kariye Camii için verilen emsal karar ve zamanın ruhu ümitli olmamıza yol açıyor.
Günümüzde 2000 kilometre uzaktaki Libya halkının darbecilere karşı savaşında onlara yardım eden bir Türkiye’nin, kendi toprakları üzerindeki bir cami, hem de fethin sembolü olan bir caminin aslına döndürülmesi konusunda aciz kalması sanırım çok garip bir durum olacaktır. Kanaatime göre Ayasofya Camii, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kendi toprakları üzerinde gerçekten hükümran olup olmadığının bir göstergesi hâline gelmiştir. 86 yıl gecikmeyle de olsa bu defa bunu bütün dünyaya göstereceğimize inanıyorum.
Bu makale, 30 Haziran 2020 tarihli Yeni Çağrı gazetesinde yayınlanmıştır.
https://e-gazete.yenicagri.com/basili-gazete-sayfalari/2020/06/30/sayfa-5.jpg
NAZ
Gönderilme Tarihi 2020-07-06 16:04:19
ALLAH Yardicimiz olsun, guzel yaziya gore minnetdariz, Aminlerimiz dualarinizla)))
ömer kılıç
Gönderilme Tarihi 2020-07-09 03:39:10
yazılarınız bizlere ışık oluyor. Bilmediklerimizi de öğreniyoruz
Emekli öğretmene de teşekkur ediyorum.
Yoruma cevap yazın